Dumlupınar savaşı zaferle sonuçlanmış. Düşman kaçıyor.
Atatürk Uşak'a gelmiş, Niziboğlu'nun konağında "düşmanı denize dökmenin planlarını" yapıyor.
Ve bu sırada Ahmet Çavuş, yanında iki erle, keşif için dağa tırmanıyor.
Bir kuytuda, birkaç Yunan subayını görünce, bombayı fırlatmaya hazırlanırken...
Yunan subaylar ellerini kaldırıp, teslim oluyorlar. Daha sonra Yarbay Hüseyin Hüsnü Bey ile Tabur Komutanı Fuat Bey oraya geliyorlar.
Yarbay Hüseyin Hüsnü Bey, "Ahmet Çavuş" diyor:
- Kimi esir aldığını biliyor musun?
- Ne bilem kumandanım... Yunan gavuru işte.
- Ahmet Çavuş, sen Yunan Başkomutanı General Trikopis'i esir aldın.
Trikopis'in yanında iki general daha vardır. Atatürk'ün yanında da İsmet (İnönü) ve Fevzi (Çakmak) paşalar.
Atatürk, Trikopis'in elini sıkar:
- Üzülmeyiniz... En büyük komutanlar bile mağlup olmuşlardır... Ama size şunu sorayım, neden sivil halka zulmettiniz?.. Bu medeni insanlara, biz askerlere yakışır mı?
Trikopis, başını öne eğer:
- Emin olunuz, haberim olmadan bu suçu işlemişler.
Atatürk:
- Demek kuvvetlerinize hakim değildiniz. Sonra korku içindeki esir generale şöyle der:
- Aileniz sizi merak eder... Bir telgraf yazınız... Derhal çektireyim.
Trikopis'in gözleri yaşarır:
- Ben intihar etmek istiyordum. Atatürk, yaverine döner:
- Misafirimiz yorgundur... Banyo alsınlar... İstirahatlerini sağlayınız... Artık Türk askerinin misafiri muamelesini göreceklerdir.
İşte O’nun büyüklüğü böyle bir büyüklüktü... Aradan yıllar geçtikten sonra General Trikopis dürüstçe itiraf ediyordu:
"Atatürk beni mert bir askere yakışır bir şekilde kabul etti. Gazi’nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım:
“Üzülmeyin general” dedi “Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştur. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.” ve devamla Atatürk’ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu büyük komutana karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım." der...
Yunan General Trikopis'in kılıcını teslim etmesi
General Trikopis’in anlattıkları, Hıfzı Topuz’un anılarından bir bölümde şöyle geçer.
Topuz, 1952 yılında Atina’daki Türk Büyükelçiliği’nde verilen bir davette karşısında duran 84 yaşındaki güler yüzlü, ak saçlı, zarif adamın General Trikopis olduğunu öğrenince heyecanlanıyor ve "Bu inanılmaz bir olay" diyerek ondan randevu alıp ertesi gün muhteşem bir röportaj yapıyor.
Mağlup komutan Trikopis’in Atatürk’ten sevgiyle ve büyük bir saygıyla bahsetmesi ilginçtir. Ona yenilen düşman ordusu komutanının bile saygı duyması, bugün Atatürk’e hakaret yağdıran içimizdeki ahlaksızlara bir ibret dersi olmalıdır. Trikopis, Hıfzı Topuz’a şöyle diyor:
"Bizim, Anadolu’da işimiz neydi? Biz yabancı devletlere alet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü. Bu kadar şehit verdik. Sonunda ne oldu. İşte, bugün kardeşiz. Hata idi Anadolu hareketi... Hem de muazzam bir hata!"
Savaştan 30 yıl sonra, Trikopis’in Atatürk hayranlığını dile getirmesi ve "Yabancı devletlere alet olduk. Ne diye bizi Anadolu’ya gönderdiler?" diye yakınması tarih kitaplarında yer alacak kadar önemlidir.
Her 29 Ekim’de vefat ettiği güne kadar Atina’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne gidip, Atatürk’ün büyük boy fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulunan 1868 doğumlu General Trikopis 1959 yılında 91 yaşında ölmüştür.
Bu vesile ile erdem, vicdan ve mertlik timsali olan Atamızı, Ulu Önderimizi ve Tek Adam'ı, yani O'nu, minnetle, özlemle ve saygıyla anıyorum. Ölümünün üzerinden tam 80 sene geçmiş olmasına rağmen büyüklüğü, dehası, muhteşem karizması ve ileri görüşlülüğü, zaman gittikçe çok daha iyi ve net anlaşılıyor. Üstelik gerekli alt yapıyı ve aydınlığa giden yol haritasını da hazırlamış şekilde bırakmıştı bizlere. Ama biz bu eşsiz hazineyi, bu muhteşem kaynağı pek de olumlu kullanamadık; hatta tahrip edilmesini izledik, belki de çaresizce...
Damarlardaki kan değişikliği, muhtaç olduğumuz kudreti maalesef oluşturamadı. Ancak yine de O’nu düşündükçe, en zor zamanda neler yapabildiğini tekrar tekrar hatırladıkça, bıkmadan usanmadan ve gururla yaptıklarını, yol haritalarını, yapmak istediklerini, projelerini, anılarını, hakkında içeride ve dışarıda yazılanları okudukça, tekrar coşkuya kapılıyorum, moralleniyorum, gururlanıyorum ve yeniden ümitlenmek istiyorum. Hatta elbet bir gün diyorum...
Atamızı, rahmetle, sevgiyle, saygıyla ve çok büyük bir özlemle anıyorum.
Aziz ruhu şad olsun...
Aklımızda fikirleri kalbimizde sevgisi hiç bitmeyecek...
Av. Suat Şimşek
10 Kasım 2018