Önceleri herkes bu yeni metropol yaşamını çok sevdi. Evde, işyerinde kalorifer, klima derdi yok; merkezi ısıtma, soğutma hazır. İşyerinin yanı, evin alt katı süpermarket. Aradığınız bir şey için semt semt dolaşıp arama derdi yok; bir AVM içinde kısa bir süre içinde tüm aradığınızı hemencecik bulabiliyorsunuz, yaşam çok daha kolay.
Bütün bunlar güzel de bir bedeli var. Bu metropol yaşamı, daha önce hiç tanımadığımız hastalıkları gündemimize getirdi.
Metropol Bronşiti
Akıllı binaların, AVM’lerin en büyük sorunu oksijen eksikliği. Merkezi soğutma ve ısıtma sistemleri, tüm mekânın havasını alıp soğutup geri veren sistemler. Bu sistemler sürekli yüzlerce (AVM’lerde binlerce) insanın yaşadığı ortamdan, insanların akciğerlerinden çıkan kirli hava da dahil olmak üzere aynı havayı alıp sirküle ediyor.
Varsayalım ki bu havalandırma sistemleri zaman zaman dışarıdan taze hava alsa da büyükşehirlerin özellikle kışın havası kirli olduğu için sonuç değişmiyor. Akıllı binaların yalıtım sistemleri çok güçlü olduğu için bina nefes alamıyor, binalar sıkı bir yalıtım içinde kapalı bir kutu haline geliyor.
İnsanların soludukları oksijen oranı düşük ve yeteri kadar temizlenmemiş havada; polenler, tozlar, bazı yerlerde virüsler, bakteriler sürekli sirkülasyon yapıyor. Bunun sonucu olarak, sürekli (kronik) üst solunum yolları tahrişi, alerjen hastalıkları ortaya çıkıyor. Kronik (özellikle gece) öksürük, geniz yanması, burun tıkanması, alerjik rinit, sinüzit, metropol bronşiti belirtileri içinde.
Yapılan çalışmalar, uzun süreli plaza/AVM çalışanlarının önemli bir bölümünün alerjik, kronik üst solunum yolları hastalıkları olduğunu gösteriyor. Alerjik rinit ve burun tıkanmaları, gece uyku apne sendromu (uykuda solunum durması) en önemli nedenlerinden.
Alerjik Çocuklar
Çok değil, 20 yıl öncesine kadar yeni doğan bebeklerde bu oranda alerji olmazdı. Artık metropollerde doğan çocukların üçte ikisi alerjik. Bebek, hastanede akıllı binada doğar doğmaz oksijeni az, alerjin partiküllerin yüzdüğü bir havayla tanışıyor. Evde, dışarıda, şehrin havası kirli. Bezler, elbiseler, yatak, yastık, önemli bir bölümü plastik, polyester.
Metropol annelerinin, özellikle çalışmak zorunda olan annelerin sütleri genellikle bebek için yeterli olmuyor. Bebek mamaları işlenmiş gıdalar, içindeki proteinler yabancı, bir bölümü alerjik reaksiyon oluşturan özellikler taşıyor. Bebeğin içtiği süt işlem görmüş, peynir katkılı, yumurta antibiyotikli. Sebze, salata serada hormonlu üretim.
Şurası kesin ki; metropol yaşamı, yeni doğan bebeklere güzel bir yaşam sunmuyor. Sonuçta, sürekli oksijeni az, alerjik bir atmosferde yetersiz anne sütü, işlem görmüş gıdalar ve plastik, polyester giysiler, oyuncaklar nedeniyle çocukların üçte ikisi alerjik oluyor.
Alerjik metropol çocuklarının savunma sistemi çöküyor, sürekli hastalanıyor, sık enfeksiyon geçiriyorlar. Sürekli doktor doktor gezen, çoğunlukla mutsuz, depresif çocuklar haline geliyorlar. Önemli bir bölümü sürekli ilaç kullanıyor.
Alerjik metropol çocuklarının önemli bir bölümü ileriki yaşlarda immün sistemi zayıf, gelişme geriliği olan çocuklar oluyor.
Erken Yaş Karaciğer Yağlanması
NASH, tıbbın yeni ilgi çeken alanı, açık adıyla “non-alkolik karaciğer yağlanması” artık çağımızın hastalığı. Karaciğer yağlanması, önceleri obez ya da ileri yaş diyabetli hastalarda ortaya çıkan bir hastalıktı. Oysa son yıllarda, genç, obez olmayan ve diyabeti olmayan plaza çalışanlarında karaciğer yağlanma hastalığı hızla artıyor. Artık 20-30’lu yaş kuşağının % 50’sinden fazlasında karaciğer yağlanması mevcut. Araştırmalar, çok yağlı gıdalarla beslenmenin karaciğer yağlanmasında sorumlu olduğunu gösteriyor. Alkol dışı karaciğer yağlanmalarının ana nedeni ise % 70-80 aşırı fruktoz alımından kaynaklanıyor. Burada sadece fruktoz değil, sanayi şekeri ya da evde kullandığımız şekerin yani sukrozun da payı çok büyük.
Çünkü geleneksel kullandığımız şekerin içinde sukroz var. Karaciğerde parçalanan sukroz, bir molekül fruktoz oluşturuyor. Bu fruktoz parçalanıp, trigliserid üzerinden karaciğer yağlanmasını artırıyor.
Aslında metropol yaşamı karaciğer yağlanmasını iki şekilde tetikliyor. Birincisi, metropoldeki yeni yaşam modelinde çalışma saatleri uzun, yaşam hızlı. Beslenmeye ayrılan süre çok kısa. Bu nedenle “fast-food” beslenme modeli yaşamın bir gerçeği. Fast-food yiyecekler çabuk tüketilen, posası az, genel olarak beyaz undan yapılmış karbonhidrattan ve yağdan zengin gıdalar. Hele bizim milli fast-food’umuz, yani Güneydoğu Anadolu mutfağının fast-food’a dönüştürülmüş şekli, lahmacun, dürüm, ekmek arası döner, yağlı karaciğerin en önemli nedenlerinden.
Diğer neden, plaza yaşamının insanlarda tatlı ihtiyacını tetiklemesi. Bu konuda ilginç bir çalışma var. Çok katlı bir binanın loş ışıklı 2 katına içinde çikolata, gofret ve şekerlemelerin olduğu otomatlar konuluyor, 2 ay izleniyor ve insanların tatlı tüketimine bakılıyor. Sonra bu 2 kat gün ışığıyla eşit olacak şekilde aydınlatılıyor. 2 ay sonra tatlı tüketiminin çok anlamlı azaldığı gözleniyor.
Bu çalışmadan sonra mimari tekniklerde plaza ışıklandırmalarının gün ışığına eşit olmasına dikkat ediliyor. Ama hareketsiz yaşam, stres ve buna bağlı tatlı-karbonhidrat tüketimi de gençlerde sonuçta karaciğer yağlanmasına neden oluyor.
Non-alkolik karaciğer yağlanmaları, tedavi edilmediği takdirde bu kişilerin beşte birinde ileriki yıllarda siroz geliştiği için unutulmamalı.
Kronik Stres Sendromu
Düşünün ki plazada çalışan bir beyaz yakalısınız ya da AVM’de bir zincir mağazalar grubunda yetkilisiniz. Uzun saatler bilgisayar önünde çalışmak zorundasınız, öğlen yemek zamanınız yok, hızla bir şeyler atıştırıp tekrar çalışmaya dönüyorsunuz. Akşam eve geldiniz, sürekli soysal medya mesajı bombardımanı altındasınız. Diğer taraftan mail’leriniz işliyor, uykuda bile gelmeye devam ediyor. Uykunuz bölünüyor, uyku kalitesi düşüyor. Sonuçta metropol insanları işte daha yoğun, iş dışındaki tüm saatlerde de düşük yoğunluklu bir stres ortamı içinde.
Yeni metropol yaşamı gün boyu yorgun, mutsuz, bıkkın, enerjisi düşük, uykusunu alamamış, tepkisel insanlar yaratıyor. Sabahları yorgun uyanma, yataktan çıkmama, işe gitmeme isteği, olur olmaz baş ağrıları bir maskeli depresyon habercisi. Maskeli depresyon ise sürekli psikiyatr ve psikolog kontrolü, avuç avuç kullanılan antidepresanlarla çağımızın en önemli hastalığı.
Ne Yapmalı?
1- Akıllı binalarda, plazada, kapalı ortamda yaşıyorsanız sık sık kısa molalar verin ve oksijen alın.
2- Çocuklu bir aile iseniz, ailenizi mümkün olduğu kadar akıllı binalardan çıkarın, mümkünse şehre uzak bir yerde geleneksel, soluk alıp veren bir binada yaşayın.
3- Karaciğer yağlanmasından korunmak için kendi sağlıklı fast- food’unuzu hazırlayın. Çavdarlı, peynirli, içinde bol yeşillik olan bir sandviç sizi hem doyurur hem korur.
4- Öğlen arasında en az yarım saati kendinize ayırın ve yürüyün.
5- İşe saygılı olduğunuz kadar ailenize de saygılı olun. Akşam yemeğinde, mümkün olduğu kadar erken bir saatte telefonunuzu kapatın, ailenizle sohbet edin, onlarla ilgilenin. Düşük yoğunluklu sürekli stresten kendinizi koruyun.
Kaynak: Haberturk.com
Önümüzdeki Yeni Tehlike: Metropol Hastalıkları
Önümüzdeki Yeni Tehlike: Metropol Hastalıkları
Optik Gazete Optik Gazete
Gündem
Ülkemizde, özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar, son 20 yıl içinde kendilerini daha ağır bir metropolleşme süreci içinde buldu. İşyerleri akıllı binalara, mağazalar AVM’lere taşındı. Bakkallar süpermarketlere dönüştü. Evler, sitelerdeki gökdelen evlerle yer değiştirdi.
Paylaş: