Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil; ne de ak örtüde elmaların,
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini;
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür; çok şükür bugünü de gördüm.
Ölsem gam yemem; gayrının resmini yapabilir misin üstad?"
NAZIM HİKMET
İNSANIN KENDİNE YAPACAĞI EN GÜZEL İYİLİK!
HAVANA/KÜBA
Yıllardır rüyalarıma giren ancak bir türlü gitmek fırsatı bulamadığım ama en sonunda ziyaret etme olanağı bulduğum Küba seyahatimizi “yediğimiz içtiğimiz bizim olsun!” sadece gördüklerimi anlatarak sizlerle paylaşacağım.
Modern ve teknolojik hayatın aksine, zamanın inanılmaz yavaş aktığı, yoksul ama güzel ve mutlu insanların başka türlü yaşadığı Küba, puronun, mojitonun, dansın, Fidel, Camillo ve Che'nin, aynı zamanda isyanın ülkesidir.
Ünlü kâşif Kristof Kolomb, "İnsan gözünün görebileceği en güzel yer" demiş Küba için...
Mutlu ve gülen insanların ülkesi Küba’yı üç sözcükle özetleyecek olursak; egzotik, tropik ve sosyalist!... Ülkenin artık ruhuna kadar işlemiş olan Che, Fidel, Camillo üçlüsü Küba tarihinin en öne çıkan isimleri. Tabi bir de Küba’nın felsefesini yaratan ve Küba’yı Küba yapan en büyük değer, şair, devlet adamı ve sanatçı Jose Marti’yi asla unutmamak gerekir. Jose Marti, Küba’da çok seviliyor. Havana Havalimanının ismi de bu ünlü lidere adanmış. Küba’nın ilk Cumhurbaşkanı olan ve bayındırlık, sağlık ve tarım gibi konularda büyük devrimlere imza atmış olan bu felsefe adamı, 1895’te bir İspanyol saldırısında yaşamını yitirmiştir.
Jose Marti yaşamını, Küba'da İspanyol koloni yönetimini sona erdirilmesi ve Küba'nın, ABD dâhil başka ülkelerin egemenliği altına girmemesi için savaşıma adamıştır. Bütün öğretisi kişi özgürlüklerine saygılı olmayan ve yalnızca zenginliklerini büyütmeyi gözeten yönetimleri uyarmaya dayanmaktadır. Yapıtlarında bütün despot yönetim düzenlerini ve insan haklarına karşı uygulamaları kınamıştır. Onun yazıları demokratik gelişmeye yol göstericidir. Hatta çok kıymetli bir Kübalı dostumun şu sözü kulaklarımda çınlıyor! “Sizin için Atatürk ne ise Küba için Jose Marti’de O’dur!” Şairin en ünlü şiiri olan:
“GUANTANAMERA
Dürüst bir insanım ben,
Palmiyeler ülkesinden.
Ölmeden önce, paylaşmak isterim
Ruhumdan akıp gelen bu şiirleri.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Şiirlerim parlak yeşildir,
Ama yine de kızıl alevler gibidir.
Şiirlerim yaralı bir ceylana benzer,
Dağda kurtarılmayı bekler.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Dikiyorum bir ak gül fidanı
Haziran’da ve Temmuz’da
Çünkü samimi dost
Elini vermiştin bana.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Ve zalimin biri parçaladığı için
Beni yaşatan yüreğimi.
Dikmem ne bir ayrıkotu ne de çakır dikeni
Dikerim bir ak gül fidanı.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Dünyanın yoksul insanlarıyla,
Neyim varsa paylaşmak isterim.
Dağların cılız dereleri
Denizlerden daha mutlu eder beni.” adlı şarkıya da güfte olmuştur.
Küba’ya gitmeden evvel kanımca iki güzel film tavsiye etmem gerekir ki izlemeden gitmek olmaz diye düşünüyorum. Özgürlük ve devrim mücadelesini çok ağır şartlarda vermiş bu ülkeye, oradan bakıldığında saygı duyulmaması bence mümkün değil!
Steven Soderbergh'in yönettiği ve Benicio del Toro'nun başrolünde oynadığı, Ernesto Che Guevara'yı konu alan 2008 yapımı biyografik sinema filmi: Che!
Film, standart bir kronolojik sırayı izlemekten ziyade genel zaman çizelgesi boyunca serpiştirilmiş anları seriler halinde sunuyor. Arjantinli adlı birinci bölüm Fidel Castro, Guevara ve diğer devrimcilerin Küba'ya ulaşmalarından iki yıl sonra Fulgencio Batista diktatörlüğünü başarıyla devirmeleri ve Küba Devrimi üzerine odaklanıyor. Gerilla adlı ikinci bölümde, Guevara'nın devrimi Bolivya'ya getirme girişimleri ve hazin sonu üzerinde duruluyor.
Ernesto Guevara, İspanyol ve İrlanda asıllı bir ailenin beş çocuğunun en büyüğü olarak Arjantin'in Rosario şehrinde dünyaya gelmiş ve Arjantinlilere özgü, “hey”, “dostum”, “birader” anlamına gelen “che” ünlemini çok sık kullanması nedeniyle ünlü “Che” takma adını kullanmaya başlamış. Hayatı filmlere, romanlara konu olan bu ünlü devrimci liderin Küba’nın hemen her yerinde heykellerine ve resimlerine rastlamak mümkün.
Diğer film ise Lost City. Küba kökenli Oscar’lı aktör Andy Garcia ilk yönetmenlik denemesini bu filmle yapıyor. Kübalı romancı Guillermo Cabrera Infante'nin yazdığı senaryo Küba devrimi öncesinde Havana'daki yaşamı ve devrim sırasında yaşananları anlatıyor.
110 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle, 11 milyonun üzerinde insanın yaşadığı Küba, ABD’nin Florida Eyaletinden sadece 180 kilometre uzakta. Dünyanın son dört sosyalist devletinden biri olarak, süper güç Amerika'ya hâlâ direnmekte... Türkiye'den artık direkt uçuşla başkent La Habana’ya (Havana) 13 saatlik bir yolculuk ile ulaşmak mümkün.
Para birimi olarak Euro’ya denkleştirilen CUC (Konvertible Peso) kullanan Küba, tarihi ve kültürü ile kesinlikle görülmesi gereken bir ülkedir. Dünyada bütün ülkelere örnek teşkil etmiş olan halk devriminin gerçekleştiği, günümüzde de sosyalist cumhuriyet ile yönetilen ülkedeki vatandaşların her türlü sağlık, eğitim hizmetleri devlet garantisi altında olup; bu rahatlığı yaşayan halk, salsa, müzik ve eğlence ile yaşıyor. Yerel halkın maddi durumları iyi olmasa bile bu şekildeki yaşamları ile dünya üzerinde en uzun ömürlü insanlar. Küba kültür olarak köken bakımından İspanyol ve Afrika etkisinin en belirgin izlerini taşıyor. Gerek balayı, gerek turistik, gerekse kültürel anlamda her seyahat anlayışına cevap verebilen bu ülke turistlerin gezi listesinde her zaman en üst sıralarda yer almış. Havana, Varadero, Trinidad, Vinales Valley, Pınar Del Rio ve Santa Clara ülkenin görülmesi gereken bölgeleri.
Küba genel olarak yıl boyunca iyi bir havaya sahip. Hava sıcaklığı yıl içinde çok fazla değişiklik göstermiyor ve seyahat için en uygun zamanlar hava sıcaklığına bağlı olarak Aralık-Nisan arası. Bu dönem Küba için yüksek sezon olarak adlandırılıyor.
Voleybol, atletizm, basketbol, boks ve beysbol gibi sporlar burada çok yaygın ve özellikle başkent Havana’da devasa bir beysbol sahası da bulunuyor.
Başkent Havana, ismini San Cristobal de La Habana’dan dört asır önce 1519 yılında almış ve İspanyollar tarafından kurulmuş. Modern Havana’dan başlayarak, Atlantik Kıyısındaki Miramar Bölgesi ve Atlantik’e paralel uzanan Melacon üzerinden hareketle art deko ve modern mimari ile karışık Vedado Bölgesi geçilerek dünyaca ünlü Devrim Meydanı’na ulaştığınızda sizi karşınızda ilk önce Kolonyal bir sütun, Jose Marti’nin heykeli ve diğer yanda iki aynı tarz ama farklı bina dış cephesine silüetleri yansıtılmış Che Guevara ve Camillo Cienfiegos’un portreleri karşılıyor. Halen bu iki binada bakanlık olarak hizmet veriyor. Devrim Meydanı’nda bulunan ve Che’nin portresinin bulunduğu Küba Adalet Bakanlığı’nın ön cephesinde "Hasta la Victoria Siempre" yazıyor. Ernesto Che Guevara’nın Fidel Castro’ya yazdığı bir mektubun parçası olan bu söz “ Zafere Kadar Daima!” anlamına geliyor.
Adalet Bakanlığı’nın hemen yanında yer alan Bilgi ve İletişim Bakanlığının ön cephesinde ise Kübalıların, sıralamada Fidel Castro’dan sonra Che Guevara'dan önce saydıkları Camillo Cienfuegos'un portresinin altında yer alan “Vas Bien, Fidel!” sözü yazıyor.
27 yaşında hayatını kaybetmiş olan Camilo'nun bu sözü, bir askeri kışlanın okula döndürülmesi kararından hemen sonra kendisine "Nasıl gidiyorum" diye soran Fidel’e yanıt olarak verdiği ifade edilir. Tercümesi “İyi gidiyorsun, Fidel’dir.”
Çok büyük bir alana sahip bu meydanın bir köşesinde ise 1959 yılında son girişlerini yaptıkları için sonraki modellerine rastlayamayacağınız Amerikan arabalarını görüyoruz. Özellikle Chevrolet marka aracın 1955, 1956 ve hele bir de yeşil ise 1957 modelleri burada tüm cazibesi ile sizi büyülemeye yetiyor. Bu araçlar ile bir saatlik bir şehir turu yapılması ise Havana’nın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.
Kolonyal mimari tarzı meydanlar ve binaların her an karşınıza çıkacağı Eski Havana’da, Plaza de Armas, Plaza de la Catedral, Plaza Vieja ve Plaza de San Francisco de Asis gibi alanlarda görkemli binaların görülmesi için özellikle yürüyerek gezmek ve Havana sokaklarında kaybolmak bir gezginin yapacağı ilk iş olmalıdır. Bu sokaklarda çamaşır asılı,kırık dökük balkonlardan, sizi izleyen purolu yaşlıların size el salladığını görüyorsunuz. Sömürge döneminden kalma yapıtları, tarihsel anıtları, binlerce konakları ise şehir planlaması ile birlikte Havana’nın, Antillerin en önemli başkenti olduğunu anlamak için yetiyor. Özellikle Old Havana’nın ara sokaklarındaki mistik yolculuğu yapmak şarttır. Bu esnada kendinizi zamanda yolculuk yapmış gibi hissediyorsunuz.
La Bodeguita del Medio ve Floridita Bar, ünlü yazar Ernest Hemingway'i anlamak ve yaşamak için birebir! La Bodeguita del Medio’da, tıpkı Hemingway’in yaptığı gibi kısa bir mola vererek Mojito içmek inanın insana iyi geliyor. Unesco’nun koruma altına aldığı bölgelerden biri olan Eski Kent, tam bir müzik cenneti. Hemen hemen her kafede, sokakta, barda, otelde ve restoranda, canlı müzik gruplarına rastlayabiliyorsunuz. Havana'dan 20 dakika uzaklıkta Ernest Hemingway'in 30 yıl yaşadığı bugün müze olan evi var. Evin çok yakınında Cojimar isimli küçük bir balıkçı kasabası bulunuyor. Hemingway'in bu kasabada gittiği La Terraza isimli restoranda İhtiyar Balıkçı ve Deniz kitabına esin kaynağı olan yaşlı balıkçı Don Gregorio'nun da resmi bulunuyor.
Tarihi, kültürü, ticareti, dinleri ve bunlarla ilgili mekânları, yaşam tarzı olan sosyalizmi ve özellikle sıcakkanlı Küba halkını ve 58 yıldan beri bağımsızlığını koruyan özgür Küba’yı, özellikle de Havana’yı bu yürüyüş anında yaşamak müthiş bir deneyim. Plaza de Armas’tan başlayarak El Floridita Bar’ın bulunduğu noktaya kadar aşağı yukarı iki kilometre uzunluğundaki Obispo Caddesi ise başkent Havana’nın en hareketli caddesi.
Malecon üzerinde Morro Kalesi’nin hemen karşısında konuşlandırılmış Atatürk Büstünün ise bir Türk olarak Küba’ya ziyaretinizde ilk uğradığınız yer olması hiç de şaşırtıcı değil! Şöyle ki; “Atatürk, 1919'da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma Gemisi’yle Samsun’a çıktı. Ve anti-empeɾyalist bir savaş verdi ve zafere erişti. Biz, Atatürk’ün bu devrimci savaşından etkilendik-esinlendik ve tam 40 yıl sonra, 1959'da Granma Gemisi’yle Havana’ya çıktık. Ülkemizden emperyalistleri ve işbirlikçisi faşist Batista rejimini yıkmak için. Biz de zafere eriştik. Bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır Devrimci Kemal Atatürk… Sağdan sola doğru yazılan Arap harfli alfabeyi bırakıp, soldan sağa doğru yazılan Latin harfli abece’ye geçilen harf devrimi başta olmak üzere, bir dizi çağdaş ve aydınlanmacı Cumhuriyet Devrimlerini bu kadar kısa sürede biz asla başaramazdık.” Fidel Castro
National Hotel Havana'nın en çok bilinen ve tercih edilen oteli. Bu otel, God Father II filmine mekân olduğu için çok ünlü. Babaların toplantı yaptığı otel olarak bilinen National Hotel her yere ulaşım için ideal noktada. Beş yıldızlı ve devletin işletmekte olduğu otelin çok güzel ve geniş bir bahçesi bulunuyor. Malecon sahilinden Atlantik’e palmiye ağaçları arasından bakarak bir kahve içmek sanırım herkese iyi geliyordur.
Küba mutfağı ise hemen hemen tamamı ile İspanyol ve Karayip karışımı olarak betimlenebilir. Domuz eti, siyah fasulye, deniz mahsulleri çok tüketiliyor. En çok tüketilen içecek ise kahve. Keskin bir tadı olan Küba kahvesinin dünyada ikinci kaliteli kahve olduğunu da burada öğreniyorum. Kentin restoranlarında ülke mutfağının en güzel örnekleriyle tanışmak mümkün. Yağda kızartılarak püre haline getirilmiş yeşil muz, hindistan cevizi ve ananas karışımı mofongo tadılması gereken yemekler. İçkilerden de rom kokteyli Pina Collado’yu denemek gerekir.
Puro ise Küba’nın vazgeçilmezi! Envai çeşit de puronun imal edildiği ülkede en güzel tütünlerin, Pınar del Rio Bölgesinde yer alan Vinales kasabasında üretildiği biliniyor. Bizde bunu bilerek Vinales kasabasında yer alan Benito’nun Yerini ziyaret ettik ve burada 45 gün nemli ortamda dinlendirilerek el emeği göz nuru puroların yapılış hikâyesini dinledik ve tattık. Fakat puronun güzel kızların bacaklarında sarılmadığını öğrenmek küçük bir hayal kırıklığı yaratsa da müthiş bir deneyim. Küba bu arada marka değeri çok yüksek dünyaca ünlü puroların da merkezi konumunda. Küba dışına elli adet purodan fazla çıkarılması ise kesinlikle yasak! Puro alacaksanız, ya puro fabrikalarından ya da dükkânlardan almakta fayda var. Sokaklarda size puro satmaya çalışacak birçok kişi olacak, ucuzluğuyla sizi cezbedecek ama aynı kalite değil. Puro diye muz yaprağından imal edilmiş sözde purolar alabilirsiniz!
Küba çok güvenli bir ülke, hatta özellikle taşrada evlerin kapılarını kapatmıyorlar bile. O yüzden hırsızlık, gasp ya da kapkaç gibi bir korkuya burada yer yok!
Küba ve müziği ayrı düşünmek mümkün değil... “Hasta Siempre, Guantanamera, Quizas Quizas Quizas” şarkılarını ya da “Buena Vista Social Club” grubunu duymayan, dinlemeyen varsa, Havana'da bol bol dinleyeceği kesin. Küba'da müzik her yerde! Sokaklarda, kumsalda, evlerde, hiç bitmeyen partilerde, karnavallarda, Rumba, Mambo, Salsa, Cha Cha, Bolero dansları hayatın tam anlamıyla içinde. Müzik dinlemek için Küba'da bir yere gitmenize gerek yok. Müzik her yerde sizi buluyor. Küba'ya gidip salsa yapmadan dönülmez... Salsa yapmayı bilmiyorsanız üzülmeyin! Hemen “La Casa del Son”'a uğrayın. Pratik bir dersin ardından kendinizi müziğin ritmine bırakın. Üstelik Küba'da müzik olan bir ortamda hiç tanımadığınız birinin sizi dansa kaldırması son derece normal. Müziğin ritmine uygun hareket etmek ve sizi dansa kaldıran kadının ayağına basmamak birinci kural!!! Haftanın son günü olan Cuma, Kübalılar için parti günü. 'Fiesta' dedikleri bu partiler, evlerde ya da barlarda düzenlenebiliyor. Malecon Partileri de farklı bir alternatif...
Malecon, uzun bir duvarın tüm Havana boyunca Atlantik kıyılarına yaslandığı bölgenin adı. New York Manhattan Bölgesi’nin imarı ile nerede ise birebir aynı olan Havana’da bütün yollar nerede ise Malecon’a çıkıyor. Küba'da her restoranda, kafede, barda bulunan amatör müzik grupları Malecon'da da sahne alıyor.
Küba'da ressamların eserlerini sattığı geniş bir alışveriş alanı mevcut. Limanın yakınında, Malecon isimli, hem sanat eserleri, hem de hediyelikler satılan büyük bir ambarı andıran bu merkezden alışveriş yapmak sizi bekleyenleri de sevindirebilir!
Havana’nın Miramar Bölgesi eskiden zenginlerin oturduğu bugün büyükelçiliklerin yer aldığı bir semt. Semtteki Emilano Zapata Parkı'nda köke dönüşen dallarıyla ünlü bir tür ficus ağacı bulunuyor. Havana 5.Cadde’nin devamı niteliğindeki bu bölgede de son derece güzel pub, club, casa del musica olarak adlandırılan yerel halkın gittiği birçok mekân bulunmakta.
Mojito, Cuba libre, Pina Colada veya karışımına Ernest Hemingway'in de katkıda bulunduğu Daiquiri'yi denemeden Küba’dan dönmek ise asla olmaz. Hemen her kafeteryada bulunabilen bu kokteyller tropik ama bir o kadar da egzotik Küba’nın vazgeçilmez içecekleri.
Yanında seni ısıtacak biri varsa üşümek gerçekten güzeldir!
Havana’da üşümek üzere! Vas Bien Anchiano!
Av.Suat ŞİMŞEK
12.02.2017 La Habana/Küba
Fotoğraf Galerisi için Tıklayınız !
yalçın ersun 8 Yıl Önce
Çok güzel anlatmışsınız.Gitmiş gıbi olduk.Merak ile bir çırpıda okudum.Paylaştığınız için teşekkürler.Selamlar hoşgeldiniz.
8 Yıl Önce
Yalçın Bey, çok teşekkürler. En güzel coğrafyalarda uyanmanız dileğiyle! GEZEKALIN!