Diyabet hem ülkemizde hem de tüm dünyada beklentilerin çok üstünde bir hızla yayılıyor. Toplum sağlığını ve sağlık ekonomisini önemli ölçüde tehdit eden bu hastalık ciddi bir halk sağlığı sorunu oldu bile. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2004 yılında yaptığı tahminler günümüzde çok iyimser kaldı. 2030 yılı tahminleri şimdiden aşıldı.
DİYABETLİ OLDUĞUNU BİLMEYEN MİLYONLAR VAR
Tüm dünyadaki diyabet sıklığındaki artış, nüfus artış hızına, ortalama yaşam süresinin uzaması sonucunda yaşlanmaya, kentleşmenin getirdiği yaşam tarzı değişimi sonucunda obezitenin artıp fiziksel aktivitenin azalmasına bağlanıyor.
Günümüzde diyabet sıklığı, tüm dünyada epidemik(salgın) oranlarına ulaştı. Kısa adı IDF olan Uluslararası Diyabet Federasyonu 2015 yılında yayımlanan 7’inci Diyabet Atlası’nda şu çarpıcı verileri ortaya koymuştu:
* Dünya genelinde 415 milyon yetişkinin diyabet hastası olduğu tahmin ediliyor.
* 2040 yılına kadar bu rakamın 642 milyona ulaşması bekleniyor.
* 318 milyon yetişkinde ise bozulmuş glukoz toleransı var. Bunun anlamı ileride diyabet geliştirme risklerinin yüksek olduğu.
* Her 6 saniyede bir diyabete bağlı bir ölüm gerçekleşiyor. Yani yılda 5 milyon ölüm.
* Her 7 doğumdan biri gestasyonel(hamilelik) diyabetten etkileniyor.
* Tanı konulmamış 193 milyon kişi olduğu tahmin ediliyor. Bunlar diyabetin uzun dönemde yol açacağı zararlardan habersiz olarak yaşamlarını sürdürüyor.
* Diyabet komplikasyonlarının maliyetinin, tüm dünyada toplam sağlık hizmetleri harcamalarının yüzde 5-20’sini oluşturduğu tahmin ediliyor.
* Diyabet, gelişmiş ülkelerde, erişkin yaş grubunda kısmi görme kaybı ve körlüğün temel nedeni.
* Diyabete bağlı parmak veya bacak amputasyonları(kesilme), kazalarda oluşanlara göre daha fazla.
* Diyabetli kişiler daha fazla kalp enfarktüsü ve felç geçirme riski altında.
* Diyabetli kişilerde böbrek hastalığı geliştirme riski çok yüksek.
İki tipi var
En basit anlatımıyla, diyabet insülinin eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlık. İki tipi olan hastalıkta, daha sık görüleni tip 2 diyabet. Tip 2 diyabet insülinin yeterince etki gösterememesi sonucu ortaya çıkıyor. Tip 1 diyabet ise daha seyrek olarak görülse de küçük yaşlardan itibaren başlıyor ve ömür boyu insülin kullanılmasını gerektiriyor.
En büyük darbesi kalp ve damarlara
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre;
* Diyabete bağlı ölümlerin yüzde 80’inden fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde görülüyor ve 35-64 yaş grubunu etkiliyor.
* Diyabetin 2030 yılında ölüm nedenleri arasında 7’inci sıraya yükseleceğini ve önümüzdeki 10 yılda diyabete bağlı ölümlerin yüzde 50 oranında artacağı öngörüyor.
* Diyabetli hastalardaki ölümlerin yüzde 50-80’inden kardiyovasküler hastalıklar sorumlu.
* 2012 yılında 1,5 milyon ölümün doğrudan sebebi diyabet.
Diyabet şampiyonu Türkiye
* Avrupa ülkeleri arasında diyabet sıklığının en yüksek olduğu ülke yüzde 12,8 ile maalesef Türkiye!
* Avrupa’da 20-79 yaş arası en fazla diyabetli bireyin bulunduğu ülkeler sıralamasında Türkiye 6 milyonu aşkın kişiyle, Rusya ve Almanya’dan sonra 3’üncü sırada yer alıyor.
* Türkiye’de tip 2 diyabet sıklığı ciddi bir yükselme eğiliminde. Son veriler diyabet sıklığının yüzde 13.7’ye ulaştığını gösteriyor.
Kadınlarda daha sık
Türkiye’de diyabetle ilgili yapılan önemli bir çalışma olan TURDEP-II’ye göre, prediyabetlilerin (diyabet öncesi) oranı yaklaşık yüzde 29. Diyabete zemin hazırlayan en önemli faktörlerden biri olan obezite oranı ise yüzde 31.2. Diyabetli bireylerin yaklaşık yarısı diyabetli olduğunun farkında değil. Diyabet sıklığı kadınlarda erkeklerden daha yüksek (kadınlarda yüzde 17,2, erkeklerde yüzde 16,0). Kentte diyabet oranı yüzde 17 iken kırsal kesimde yüzde 15,5. Doğuda diyabet sıklığı en yüksek (yüzde 18,2), kuzeyde en düşük (yüzde 14,5). Tüm veriler diyabetin Türkiye’de beklenenden hızlı şekilde arttığını gösteriyor.
Ekonomik yükü çok ağır
Diyabete yapılan toplam harcamaların yüzde 74’ü diyabete ilişkin kardiyovasküler hastalık, nöropati(sinir sistemi harabiyeti), diyabetik ayak, retinopati(gözde harabiyet), nefropati(böbrekte harabiyet) gibi komplikasyonlardan kaynaklanıyor. Buna göre, komplikasyonların önlenmesi ve azaltılması maliyetleri kontrol altında tutmanın en iyi yolu.
Türkiye’de yıllara göre diyabetle ilişkili maliyetler şöyle:
2008 2009 2010 2011 2012
Tedavi maliyetleri (milyon TL) 2.028,59 3.035,12 3.893,48 4.867,88 5.865,98
İlaç maliyetleri (milyon TL) 2.502,39 3.915,38 4.143,46 4.293,31 4.126,90
Toplam maliyet (milyon TL) 4.530,98 6.950,51 8.036,94 9.161,19 9.992,88
Diyabet harcamalarının toplam içindeki payı %16,4 %21,9 %23,4 %24,0 %22,6
Türkiye’de de ağır yük
Türkiye’de 2012 yılı diyabete bağlı komplikasyon tedavi maliyetlerinin yüzde dağılımı:
Kardiyovasküler hastalıklar yüzde 29
Diyabetik ayak yüzde 16
Nefropati(böbrek hastalığı) yüzde 11
Nöropati(sinir sistemi harabiyeti) yüzde 9
Retinopati(retina hastalığı) yüzde 5
Diğer yüzde 30
Kiloluysanız ağırlığınızı azaltın
Hacettepe Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, “Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktiviteyle diyabet gelişimini yüzde 70’e varan oranlarda önlemek mümkün” diyor. Prof. Dr. Yıldız’ın kan şekeri düzeyini dengede tutabilmek için önerileri şunlar:
* Günde en az üç ana öğün tüketin. Öğünlerinizin arasında 6 saatten fazla süre olmasın. Kullandığınız ilaç tedavisine göre öğün planınız değişebilir.
* Günde 2-3 porsiyon sebze (en az 200 gram) ve 2-3 porsiyon meyve (en az 200 gram) tüketin.
* Taze ve hazır meyve suları yerine meyvenin kendisini tercih edin.
* Ana öğünlerinizde tam tahıllı ürünler(tam buğday unundan ekmek, bulgur, esmer pirinç,kepekli makarna) tercih edin.
* Glisemik indeksi düşük olan yiyecekleri tercih edin.
* Yeterli miktarda su için. Çay ve kahveye şeker atmayın.
* Protein kaynaklarını diyetisyeninizin önerdiği miktarda kullanın.
* Kızarmış yiyeceklerden uzak durun, yağ tüketiminizi azaltın.
* Her gün en az 30 dakika tempolu yürüyün.
* Kiloyu veya şişmansanız, doktorunuz ve diyetisyen kontrolünde ağırlığınızın yüzde 5-10’unu azaltmayı hedefleyen beslenme programını takip edin.
Enerjik olmamak diyabete işaret olabilir
Diyabet hastalığında sık görülen belirtiler aşağıda:
* Sık idrara çıkma,
* Ağız kuruluğu ve çok su içme,
* Ani kilo değişikliği,
* Kendini enerjik hissetmeme,
* Bulanık görme,
* Sık sık enfeksiyon gelişmesi,
* Eller, ayaklarda uyuşma, karıncalanma.
Şekerin hedefi damarlar
Tıbbi adı diabetes mellitus olan diyabet, vücuttaki glukoz(şeker) kullanımını etkiliyor. Glukoz besinlerdeki karbonhidratların sindirimiyle kana geçiyor. Vücudun ürettiği insülin hormonu, kana geçen glukoz düzeyini dengede tutuyor. Diyabet hastalığında, vücut yeterli miktarda insülin üretemez veya üretilen insüline karşı dokularda direnç sözkonusu. Bu nedenle kandaki şeker düzeyi yükselmeye başlıyor. Şekerin yükselmesi vücudumuz için tehlike oluşturuyor. Kan şekerinin uzun süre yüksek kalması, vücudumuzdaki büyük ve küçük damarlara zarar veriyor. Damarların zarar görmesine bağlı kalp, böbrek hastalıkları, sinir sisteminde hasar ve kan dolaşımı sorunları ortaya çıkıyor.
Kontrollü diyabet engellemez
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği’nden Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli tam 32 yıldır tip 1 diyabetli. Prof. Dr. Deyneli, diyabeti iyi yönetmenin yollarını hem bir hasta hem de ilgili uzman olarak paylaştı.
“Aslında herşey normal giderden, lise ikinci sınıftan itibaren bazı değişiklikler hissetmeye başladım. Bir yıl sonra belirtiler yoğunlaştı. İçtiğim su yetmiyor, Ha bire daha çok içiyor ve sık idrara çıkıyordum. İştahım açılmıştı ama kilo vermeye başladım. Yaz dönemiydi, çok ciddi zayıfladım. Endişelenen ailemin götürdüğü hastanede diyabet tanısı kondu. 1985’den beri de tip 1 diyabetli olarak yaşamımı sürdürüyorum. Bende ergenlikte başladı. Ama tip 1 daha erken veya çok daha geç yaşlarda da başlayabiliyor. Diyabeti neyin tetiklediğini tam olarak bilmiyoruz.
İlk tanıdan sonra şeker yüksekliği nedeniyle hastaneye yatırıldım. İnsülin tedavisine başlandı. O yıllarda henüz insan insülini yoktu. Sığır ve domuzdan elde edilen insülinler kullanılıyordu. Günde iki kere yaparak başladım. Ama şeker düzeyi istediğimiz kadar inmeyince doktorlarım günde 4 sefer insüline geçirdi.
DİYABETİMİ GİZLEMEDİM
Diyabet yönetiminde en önemli şey şekerimizin nasıl gittiğini takip edebilmemiz. Şanslı diyabetlilerden biriydim. Tanı konduktan kısa süre sonra, evdeyken parmaktan kendi kan şekerimi ölçen bir cihazım oldu. O dönemde herkesin elinde yoktu. Zamanın makinelerinde bu ölçüm 2 dakika sürüyordu. Şeker takiplerimi yaparak, düzenli kontrollere giderek diyabeti ve diyabetle yaşamayı öğrendim.
Diyabetimi etrafımdakiler, arkadaşlarımdan hiç gizlemedim. Arkadaşlarım da benim diyabetli olarak hayatımı sürdürmemi kolay kabul etti ve destek oldu. Bu süreçte en büyük zorluk ailelerde. Aileler kaygılanıyor ve fazla koruyucu olabiliyor. Ama bu bir süreç ve onlar da öğreniyor.
DİYABETLE DOST KALIN
Hastaneden çıktığımda, üniversiteye hazırlık zamanı gelmişti. Hızlandırılmış bir çalışma programıyla üniversite sınavına hazırlanmaya başladım. Bir yandan farkettim ki etrafımda diyabeti yanlış bilenler çok fazla. Ölümcül bir hastalık gibi algılıyor. Yaşam kalitesini azaltabilen bir sorun olarak görülüyor. Acınacak birşey gibi düşünülüyor. Evet iyi, kontrollü gitmeyenlerde diyabete bağlı sorunlar yaşanabilir. Ama diyabeti unutmaz, birlikte hayatınızı sürdürür, kan şekeri kontrollerini de yaparsanız hastalığınız hiçbir şeye engel olmaz.
Ben de günde 4 kez iğne yapıyordum. Okuldayken de yapmam gerekiyordu. Ara öğünlerim oluyordu. Sağlıklı bir beslenme düzenini de devam ettirdim. Üniversite sınavım iyi geçti. Tıp fakültesi tercihlerimden biriydi. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım. Tıp fakültesindeyken de diyabetimi saklamadım. Hatta birçok arkadaşım diyabetle benim sayemde, erkenden tanıştı. Yine insülinimi onlardan saklanmadan yaptım. Birlikte yediğim yemeklerden önce de insülinimi yapıp veya gerekiyorsa kan şekerimi ölçüyordum.
BEN DE DOKTORA GİDİYORUM
Uzmanlık için iç hastalıkları branşını tercih ettim. İç hastalıklarını sevdim. Çünkü bulmaca çözmek gibi.
Aslında asistanlık döneminde çeşitli zorluklar oldu. Epey yoğun bir tempoda çalışılırken, yemek düzeni bozuluyor. Toplantı, klinikteki çalışmalar, hasta değerlendirme ve tedavi süreçleri ziyareti derken tahmin edilemez süreçler de yaşanabiliyor. Bu dönemde diyabeti yönetmede doğrusu biraz bocaladım. Uzmanlık eğitimim bittikten sonra yan dal olarak endokrinolojiyi seçtim.
BEN FARK ETMEDEN AİLEM ANLIYOR
Genel kontrollerim için ben de doktora gidiyorum. Kendi kendime hastalığı yönetiyorum tabii ki ama tetkikleri objektif bir gözün değerlendirmesi gerekebiliyor. Ciddi kontrollerim için yılda bir gidiyorum. Genellikle etrafımızdakiler de diyabetimize alışıyorlar. Eşim ve kızım şeker düşmelerimi ben daha fark etmeden anlıyor ve beni şekerimi ölçmem ve ek bir şeyler yemem konusunda uyarıyorlar. Onların desteği ile diyabet ile yaşamım daha da kolaylaşıyor.
TEDAVİ GİDEREK KOLAYLAŞIYOR
Ben Tip 1 diyabetimin tedavisi için yaklaşık 16 yıldır insülin pompası kullanıyorum. İnsülin pompaları içine konulan hızlı etkili insülini kesintisiz 24 saat boyunca doktorunuzun ayarladığı hızda göndererek açlık şekerlerini kontrol ediyor. Yemek yediğimizde de karbonhidrat miktarına göre diyabetli bireyin pompanın tuşları aracılığıyla ayarlayarak gönderdiği öğün dozlarıyla tokluk kan şekerinin kontrol edilmesini sağlıyor. Bu günümüzde kalemlerle yapılan insülin tedavisine alternatif bir tedavi yöntemi. Özellikle teknolojide son yıllarda sağlanan gelişmelerle, şeker seyrimizi 24 saat kesintisiz sürekli gösteren sensörler ve bu bilgiyi pompaya aktarıp üzerinde bu şeker değerlerini gösteren sensör destekli insülin pompaları diyabet yönetimini daha da kolaylaştırdı. Sensörlerle sürekli şeker takibi, diyabetli bireylerin çekindiği şeker düşmeleri yani hipoglisemileri engellemeleri için önemli bir destek sağladı. Özellikle son dönemlerde daha da gelişen bu sistemler, sensör destekli pompa kullanan diyabetlilerde daha şeker düşmeden şekerin düşeceğini öngörerek insülin göndermeyi durdurarak hipoglisemileri önlüyor.
YAPAY PANKREAS UMUDU
Yakın zamanda ABD’de onay alan bir başka sensör destekli pompa da sadece şeker düşmesini değil yükselmeleri de öngörerek gönderilen insülini arttırıyor ve bu sayede ciddi yükselmeleri de önleyebiliyor. Bu gelişmeler ilerleyen yıllarda diyabetlinin, hastalığını yönetmedeki yükünün neredeyse tamamını üstlenebilecek yapay pankreas umutlarını da güçlendiriyor.
HANGİ DURUMDA, NE YAPACAĞINIZI BİLİN
Diyabet hastalarına şu önerilerim olabilir:
* Diyabetle birlikte bir yaşam sürdüreceğinizi kabullenin ve etrafınıza anlatın. Unutmayın ki yokmuş gibi davranma lüksü ve şansımız yok. Ama diyabetin hayatımızı engellemeyeceği bir düzen kurabiliriz.
* Sadece diyabetliler değil, sağlıklı kalma kalmak isteyen herkes gibi öğün atlamadan beslenin. Öğünlerde yenen yemeklerin miktarı önemli tabii ki. Kilo alımına yol açacak gıdaları en aza indirin. Farklı gıda seçenekleriniz olmalı. Ama abartmadan.
* Kan şekerini izlerken en az üç ayda bir HbA1c ölçümü yaptırmayı ihmal etmeyin.
* Göz kontrolü önemli. Tip 1 tanısı konduktan 5 yıl, tip 2 tanısında ise hemen gözle ilgili kontrollere başlanmalı. Yılda en az bir kez böbrekle ilgili, idrarda albümin atımı testlerinin mutlaka yapılması gerekiyor.
* Ayaklarınıza iyi bakın. Çok kuru olmasın, nemlendirin. Her gün ılık suyla yıkayıp kontrol edin. Parmak aralarını iyi kurulayın ki mantar olmasın.
* Hipoglisemi bazen yavaş olur, belirti vermez. Bunu önlemenin en iyi yolu kan şekerinizi izlemeniz. Şuurunuzu kapatacak ciddi hipoglisemi de glukagon adı verilen şekeri yükselten bir iğne vurmak nadiren gerekebilir. Böyle bir durumda kendinize yapamayacağınız için mutlaka, yakın çevrenizdekilere bunun ne zaman ve nasıl uygulanacağını öğretin.
* Egzersiz önemli ama her diyabetli için uygun olmayabilir. Eşlik eden sorunlar için doktorunuzla bir planlama yapmak gerekebilir. Yoğun egzersizle başlamayın. Kondisyonu artırarak egzersiz yapma kapasitenizi artırın. Yürüyüş iyi bir başlangıç.
* Kan şekeriniz çok yüksekse egzersiz yapmayın.
* Şeker düşmesine karşı yanınızda şeker, meyve suyu gibi şekerinizi hızlı yükseltecek gıdalar bulundurun. Ara öğünlerinizi ihmal etmeyin.
Unutmayın, umursayın!
Unutmayın diyabet istediğiniz eğitimi görmenize, çalışmanıza, evlenip çocuk sahibi olmanıza, diyabeti olmayan diğer bireyler gibi sağlıklı yaşam sürmenize engel değil. Ama diyabetinizi unutur veya umursamazsanız size mutlaka kendini pek de hoşunuza gitmeyecek şekilde hatırlatacaktır.
Çocuklarda yaşlılık tipi diyabet başladı
“Yaşlılık diyabeti” olarak bilinen tip 2 diyabet çocuklarda da görülmeye başlandı. Tip 2 diyabetin çocuklarda başlayabileceği biliniyordu, ancak bunun bir sorun olarak gündeme gelmesi 90’ların sonunda oldu. Obezitedeki artış, çocuklarda tip 2 diyabete zemin hazırlayan önemli faktörlerden biri.
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şükrü Hatun, “Özellikle ABD’de son 20 yılda 18 yaş altında diyabet tanısı alan vakalarının yüzde 20’sinin tip 2 diyabetliler olduğunu biliyoruz. Bütün ülkelerde çocuklarda tip 2 diyabet sıklığında bir artma var ama en belirgin artışın ABD’de. Ülkemizde de çocuklarda tip 2 diyabet vakalarının sayısı son yıllarda artsa da ABD’deki gibi korkutucu bir durum söz konusu değil” diyor.
Çocuklarda tip 2 diyabet sıklığındaki artış ile çocuklardaki obezite sıklığındaki artış arasında bir paralellik gözlense de bu tek faktör değil. ABD’den yayınlanan veriler, dezavantajlı azınlık, yerli ve göçmen topluluklarda daha yüksek oranda görüldüğünü gösteriyor. Tip 2 diyabet gelişiminde genetik faktörlerin daha çok rolü var.
TESADÜFEN YAKALANIYOR
Çocuklardaki tip 2 diyabet, erişkinlerdekine benziyor. Temel olarak insülin direnci ve otoimmün olmayan beta hücre hasarı söz konusu. İnsülin direnci uzun süre pankreasın fazla insülin salgılamasıyla dengeleniyor. Beta hücre hasarı ilerleyince pankreasın insülin salgısı da yetersiz oluyor. Bu aşamada çok su içme, sık idrar yapma, iştah artması, kilo kaybı gibi bulgular başlıyor. Prof. Dr. Hatun şunları anlatıyor:
“Tip 2 diyabet bulguları yavaş gelişiyor ve uzunca bir süre dikkati çekmeyebiliyor. Bazen tip 1 diyabet gibi ani gelişen bulgular da olabiliyor. Aileler ya klasik diyabet bulgularını fark ettikleri için ya da daha çok obez olan çocuklarında kan şekeri baktırma talebiyle doktora getiriyorlar. Tip 1 diyabetten farklı olarak tip 2 diyabet tanısı sıklıkla tesadüfi olarak bakılan kan şekerinin yüksekliğiyle konuyor.”
Tip 2 diyabetli çocuklar çok kilolu
Tip 1 diyabet esas olarak beta hücrelerinde zedelenme sonucu gelişen ve kalıcı insülin eksikliğiyle kendini belli eden bir hastalık. Önlemek ve iyileştirmek mümkün değil. Tip 1 diyabetlilerde tanı anından itibaren insülin tedavisi gerekiyor. Çok su içme, çok idrar yapma, gece uykudan uyanıp tuvalete gitmek ya da gece altını ıslatma ve bunlara ek olarak kilo kaybı görülüyor. Bu belirtiler aniden başlıyor. Tip 1 diyabetli çocuklarda yakınmaların başlamasıyla hekime gelme arasındaki süre 2-3 hafta kadar. Bir grup çocuk ise ketoasidoz adı verilen ağır bir tabloyla başvuruyor. Tip 2 diyabetliler ise şişman çocuklar. Bu şişmanlık esas olarak gövdede toplanıyor (visseral obezite). Şişmanlık dışında boyun ve koltuk altlarında başta olmak üzere kıvrım yerlerinde “akontosiz nigrikans” denilen renk koyulaşması ve pürtüklü cilt görünümü görülebiliyor. Bu çocuklarda çok su içme ve çok idrar yapma, iştah artması gibi klasik diyabet bulguları da görülüyor. Kilo kaybı ön planda görülen bir belirti değil. Bazen ise hiç bir yakınması olmadan tesadüfen bakılan kan şekerinin yüksek olmasıyla tanı konuyor. Tip 1 diyabetten farklı olarak Tip 2 diyabet tedavisinde şeker düşürücü haplar kullanılabilir ve bu çocuklarda uzun süre insülin tedavisine gerek olmayabilir. Tedavide kilo verilmesi, egzersiz ve beslenme planlanması da çok önemli.
Çocuklarda tip 2 daha hızlı
En önemli konu, çocuklardaki tip 2 diyabet vakalarında beta hücre kaybının, erişkinlerden daha hızlı olması. Ayrıca komplikasyonlar da daha erken görülüyor. Bu durumda tip 2 diyabetli çocuklarda en başından yaşam tarzı değişikliği, sağlıklı beslenme ve egzersiz çok önemsenmeli. Prof. Dr. Hatun, “Tip 2 diyabetlilerin hap kullanması ve kan şekerlerinin hapla kontrol edilmesi, hastalıklarının önemsiz olduğu kanısına vardırmamalı. Bu çocuklar da 3 ayda bir çocuk endokrinoloji merkezlerinde izlenmeliler” diyor.
Aynı organları bozuyor
Tip 2 diyabetin yol açtığı riskler çocuklarda ve erişkinlerde benzer. Bunlar, yüksek kan şekerine bağlı göz, böbrekler ve sinirlerde meydana gelen kronik değişiklikler, kalp ve damar hastalıkları sıklığında artma. Tip 2 diyabetli çocuklarda karaciğer yağlanması, buna bağlı hepatit ve daha ileri sorunlar da görülebiliyor. Tip 2 diyabetli çocukların kan yağları bakımından da yakından izlenmesi ve gerektiğinde erken dönemde kolesterol düşürücü ilaç kullanması gerekiyor.
Çocuklarda obezitenin önüne geçilmeli
Tip 2 diyabet yaşında erkene kaymanın getirdiği en önemli sorun 30 yaşından önce diyabet komplikasyonlarının görülmesi. Bu durum toplumdaki kronik hastalık yükünün artmasına neden olacağı gibi, 50 yaşından önce kronik böbrek yetmezliği, görme kaybı ve bacak ampütasyonu(kesilmesi) vakalarının da artmasına yol açıyor. Prof. Dr. Hatun, “Bu nedenlerle bütün toplumlar çocuklarda obezitenin önlenmesi çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. Ülkemizde çocuklarda tip 2 diyabet henüz bir halk sağlığı sorunu değil. Bu aşamada özellikle okul odaklı programlarla (sağlıklı öğle yemeği ve yüksek kalorili besinlerden çocukların korunması, egzersiz ve takım sporlarına ağırlık verilmesi gibi) çocuklarda obezitenin önlenmesine odaklanılması gerekiyor” diyor.
Diyabeti öğrenmenin eğlenceli yolu
Prof. Dr. Şükrü Hatun ve medikal illüstratör Dr. Levent Efe diyabetli çocuklar ve aileleri için Şimdi Diyabetle Arkadaş Olma Zamanı adlı rehber kitap hazırladı. Kitap hem diyabetli çocuklar hem de ailelerine hastalığı ve birlikte yaşamayı anlaşılır bir dille ve çizimlerle anlatıyor. Kitabı Koç üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü’nden ücretsiz edinmek mümkün. web ortamında da //www.arkadasimdiyabet.com/pdf/Diyabet_Kitabi.pdf linkinden ulaşılabiliyor.
Yılda bir kez gözlerinizi muayene ettirin
Diyabetin hedef organlarından biri de gözler. Diyabetin en fazla zarar verdiği retinadaki hasar çok yavaş oluşuyor. Gözdeki değişikliği hissetmeniz zaman alabiliyor. Dolasıyla erken tanı için belirtileri beklemeden, yılda bir kez göz hastalıkları uzmanına görünmeniz gerekiyor.
Göz hastalıkları ve sağlığı uzmanı Doç.Dr. Yusuf Durlu, konuyla ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı:
Diyabet göz damar ve sinirlerini nasıl bozuyor?
- Diyabet, retina olarak bilinen ağ tabakasındaki damarları etkiliyor. Diyabetik hastalarda retina damarlarında mikroanevrizma olarak bilinen küçük kesecikler oluşur. Destek hücreleri azalan hasarlı damarların içinde dolaşan kan, dokuya sızar. Hatta bazı damarlar tıkanır, daha sonra da yeni damar oluşumları ortaya çıkar. Diyabetiklerde, bu değişikliklerden büyük oranda sorumlu retina dokusundaki metabolik değişimler ve vazoendotelyal büyüme faktörü (VEGF) gibi retinada üretilen küçük molekül ağırlıklı sitokin gibi proteinler. Diyabetik retinopati hastalığında, retina damarları ve görme hücreleri birlikte etkileniyor.
Gözle ilgili hangi hastalıklara yol açıyor?
- Gözde en sık oluşan hastalık retina hastalığı. Ayrıca katarakt hastalığı, optik nöropati olarak bilinen görme siniri hastalığı, göz tansiyonu hastalığı (glokom), kornea hastalığı, göz felçleri ve göz yaşı bozuklukları olmak üzere tüm göz dokular etkilenebiliyor.
Yüksek şekere maruziyet süresiyle bu hastalıkların ilgili var mı?
- Evet süre en önemli risk etkeni. Şeker hastalığının süresi ne kadar uzunsa retina hastalığı o kadar sık görülüyor. Risk özellikle on yıldan sonra başlıyor. Şöyle ki bu hastaların yüzde 60’ında diyabetik retina hastalığı ortaya çıkıyor.
Diyabeti kontrol etmek söz konusu harabiyeti engeller mi?
- Harabiyeti engellemez ama geciktirir ve daha hafif seyretmesini sağlar. Kişinin kontrol edebileceği en önemli risk etkeni şekerin düzenlenmesi. Son üç aylık şeker düzeyiyle ilgili fikir veren bir ölçüt olan hemoglobin A1c oranının yüzde yedi civarında olması isteniyor.
Diyabet hastalarının göz sağlıklarını korumak için nelere dikkat etmesi gerekiyor?
- Kanda şekerin çok iyi düzenlenmesine ek olarak diyabetik retina hastalığını olumsuz etkileyen hipertansiyonun ve kan lipidlerinin muhakkak kontrol altında tutulması gerekiyor. Ayrıca kilo kontrolü ve egzersiz/yürüyüş yapılması öneriliyor. Konusunda uzman bir göz hekimi tarafından periyodik, damlalı göz dibi kontrolleri ise erken tanı için en önemlisi.
Kontroller hangi sıklıkla yapılmalı?
- Tip 1 ve tip 2 hastalarında tanı konulduğunda muhakkak damlalı retina muayenesi yapılmalı, hiçbir değişiklik bulunmasa bile dijital retina resimleri hasta dosyasına kaydedilmeli. Daha sonra yılda bir kez göz muayenesi ve damlalı göz dibi kontrolleri yapılmalıdır. On yıldan sonra ise eğer hastanın şekeri çok olumsuz seyrediyorsa ve retina hastalığı başlamışsa kontroller altı aya indirilebilir. Retina tedavisine başladığımız hastalarda ise 2-3 ayda bir göz kontrollerinin yapılması gerekiyor.
Diyabete bağlı gelişen göz hastalıkların tedavisi nasıl yapılıyor?
- Eğer retina hastalığı başlamışsa, ileri tetkiklerin yapılmasını öneriyoruz. Optik koherens tomografi (OKT), ilaçsız (OKTA) ve ilaçlı (FFA) göz anjiyosu çekilmeli. Eğer yapılan tetkiklerde makula ödemi (sarı nokta kalınlaşması) varsa göz içine iğne yoluyla anti-VEGF tedavi başlanır. Tedavi, Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Bu iğneler steril ortamda 1-2 ayda bir, en az 3-5 kez yapılır. Ödem düzelirse, göz içi iğne tedavisine ara verilir. Son yıllarda, göz içine iğnelerin gerektiği zaman yapılmasıyla retina ve makula hastalığını yavaşlattığını hatta bazı hastalarda iyileşme yaptığına dair gözlemlerimiz artıyor. Göz içine iğne tedavisi yaptığımız diyabetik retina hastaları artmasına rağmen, beş yıl öncesine kadar daha sık yaptığımız lazer uygulamaları azaldı. Fakat altın standart özelliğini kaybetmedi. Birçok hastada göz içine iğne tedavisi sırası ve sonrasında lazer uygulanıyor ve faydalı oluyor. İleri dönem diyabetik retina hastalarında (göz içi kanaması ve traksiyonel retina dekolmanı) ise vitreo-retinal göz içi cerrahisi yapılıyor. Tüm bu tedavi yöntemlerinin, bu konularda yeterli donanıma sahip ve özel eğitim almış konusunda uzman göz hekimi tarafından yapılması önemli.
Bu belirtilere dikkat
Diyabetten kaynaklanan retinadaki bozulmalar bazen hiçbir belirti vermez. Bazen de aşağıdakilerden bir veya birkaçıyla hissedilebilir:
* Bulanık ve çift görme
* Gözde yanıp sönen ışıklar ve renksiz noktalar
* Gözde koyu renkli, uçuşan noktalar
* Tek ya da her iki gözde ağrı ve basınç hissi
* Gözlerinizin dış kenarlarında kalan yerleri görmede zorlanma.
Sigara içmek göz sorunlarını hızlandırıyor
Diyabetten kaynaklanan göz sorunlarından korunabilmek için şu önlemleri alabilirsiniz:
* Kan şekerinizi ve kan basıncınızı normal değerlere yakın tutmaya çalışın.
* Yılda bir defa göz doktoruna gidin. Göz doktoru göz bebeğinizin büyümesi için bir damla damlatacak
ve böylece gözünüzün arkasını görebilecektir. Göz problemlerini erken fark etmek tedaviyi kolaylaştıracak
ve daha ciddi sağlık sorunları yaşamanızı önleyecektir.
* Göz doktorunuza gittiğinizde katarakt ve glokom kontrollerinizin yapıldığından emin olun.
* Eğer hamileyseniz, ilk üç ay içinde mutlaka bir göz doktoruna gidin.
* Eğer hamile kalmayı planlıyorsanız göz muayenesine ihtiyacınız olup olmadığını doktorunuza sorun.
* Sigara içmeyin. Sigara diyabete bağlı göz sorunlarının hızlanmasına yol açar.
Sağlıklı beslenmek altın anahtar
Sağlıklı beslenmeyi öğrenmek, kan şekeri kontrolünü sağlamanın “altın anahtarı”. Uzmanlar gıdaları yasaklamak yerine, kontrollü ve ılımlı tüketimi öneriyor. Dr. Dyt. Gamze Şanlı Ak konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı:
Diyabet hastalarına günde kaç öğün öneriyorsunuz?
- Diyabetliler için tek diyet örneği yok. Dolayısıyla bireylerin kan şekeri seviyelerini kontrol etmeleri için 3 ana öğüne ek olarak 2-4 arasında ara öğün ilaveleri yapılmasını öneriyorum. Uzun süreli açlıklarda kan şekerleri hızlı bir düşüş gösterebiliyor. Bunu da istemiyoruz.
Diyabet hastaları için yasaklar var mı?
- Sağlıklı beslenmeyi öğrenmek, kan şekeri kontrolünü sağlamada altın anahtar niteliğinde. Amerika Diyabet Derneği’nin 2017 kılavuzuna göre, bireye özel hazırlanmış bir beslenme programı diyabetlilerin sağlıklı ve kaliteli bir yaşam tarzı gösterebilmeleri için tedavinin temelini oluşturuyor. Özellikle tip 2 diyabetliler için hazırlanmış iyi bir beslenme planı kan şeker seviyelerini normal düzeylerde tutmaları için önemli. Yasaklar her zaman cezbedici. Bu nedenle yasak yerine “kontrollü ve ılımlı tüketim” demek daha uygun. Tabiî ki öncelikle şekerli (şeker, bal, pekmez, tatlı reçel, marmelat, hazır meyve suları, pasta, kek, tatlı, şekerli bisküvi, çikolata) besinlerden uzak durulmalı. Meyveyi fazla miktarda ve yalnız başına tüketmek kan şekerinde dalgalanmalara neden olabileceği için yanına protein eklemek daha doğru olacaktır.
DİYABETİK VE LIGHT GIDALARA DİKKAT!
Light, diyabetik ürünlerin tümü serbest mi? İstedikleri kadar yiyebilirler mi?
* Beslenme de hiçbir yiyecek serbest olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla ürünün light yada diyabetik olması serbest ya da istediği kadar yenebilir anlamına gelmiyor. Üzerinde light-diyet ibaresi bulunan her yiyecek diyabetliler için uygun olmayabilir. Diyet ürünler, yüzde 25 oranında daha düşük enerji içerirler ancak düşük enerjili olması şeker içermediği anlamına gelmez. Birçok light ürünün yağı azaltılıp, karbonhidrat oranı yükseldiği için light ürün tüketimi, diyabetlilerde kan şekerini kötü etkileyebiliyor. Bu tür yiyeceklerin içinde glikoz veya sofra şekeri olabileceği için ambalajdaki içindekiler bölümü dikkatlice okunmalı. Diyabetik ürünlerde ise şeker yerine tatlandırıcılar kullanılmaktadır. Etiketinde diyabetik-şekersiz yazısı bulunan yiyeceklere dışarıdan şeker eklenmediği, ancak kan şekerini artırıcı etkilerinin söz konusu olduğu bilinmelidir. Dolayısıyla diyabetli bireyler belirli yiyeceklerden kısarak bu ürünleri tercih edebilirler. Sonuçta her diyabetik besinin de bir enerjisi olduğu, serbest olarak tüketilmeyeceği unutulmamalı.
Karbonhidratları sofradan kaldırmak şart mı?
- Sağlıklı bir beslenme planında, toplam alınan günlük kalorinin yaklaşık yüzde 50-60’ı karbonhidratlardan sağlanmalı. Diyabette, diyet karbonhidratının türü ve miktarı tokluk kan şekerini ve insülin yanıtını etkiliyor. Her karbonhidrat türü, kan şekeri üzerinde aynı etkiyi göstermiyor. Diyabetli hastaların kan şekerini hızlı yükseltip hızlıca düşmesine neden olan basit karbonhidratlar (beyaz ekmek, pirinç, makara, şeker, rafine ürünler, şekerli içecekler) yerine kan şekerinin sabit kalmasını sağlayan kompleks karbonhidratlardan (sebzeler, meyveler, tam tahıllar) yana kullanmalı.
Bazı hastalar sadece yeşil elma vs. yiyor. Eksi olan meyvelerin şekersiz olduğunu düşünüyor. Bu doğru bir bilgi midir?
- Ekşi olan meyveler şekersiz değil. Ekşi veya tatlı olsun, tüm meyvelerin içindeki karbonhidrat fruktoz. Bir orta boy tatlı elma ile bir orta boy ekşi elmanın vücuda verdiği şeker miktarı aynı. Meyvelerin 1 porsiyon miktarları yaklaşık 12-14 gram arasında karbonhidrat içerir. Eğer bunu ekşi elma üzerinden örneklendirecek olursak her biri ortalama 100 gram olup yaklaşık 14 gram karbonhidratı vardır. Bu tüm elma çeşitleri için de aynıdır. Burada tadı değil yenilen miktarı önemli.
Glisemik indeks hala önemli bir konu mu? Kontrol için nasıl beslenmeyi öneriyorsunuz?
- Glisemik indeks güncelliğini korumakla birlikte, glisemik yük de diyabetli bireyler için oldukça önemli.
Karbonhidratların tümü, kan glikoz düzeyinde aynı etkiyi göstermez. Bu etkileri değerlendirmek için kullanılan yöntemlerden biri glisemik indeks. Glisemik indeksi(Gİ), kan şekerini yükseltme hızı olarak tanımlayabiliriz. Glisemik indeksi 55’in altında olan besinler düşük, 55 ile 69 arasında olan besinler orta, 70 ve üzerinde olan besinler yüksek glisemik indeksli olarak sınıflandırılıyor. Glisemik indekse benzer olarak glisemik yük sınıflaması bir porsiyon besin için 10’dan azı düşük; 11-19 orta; 20’den fazlası ise yüksek olarak kabul ediliyor. Glisemik yükün toplamı diyette tüketilen tüm besinlerin glisemik yüklerinin toplanmasıyla elde edilir. Diyet glisemik yükün toplamının 120’nin üzerine çıkması önerilmiyor. Diyabette beslenme tedavisinde seçilen besinlerin glisemik indeksinin düşük olması, insülin direncinin azaltılmasında, dolayısıyla tokluk hissinin oluşması ve acıkmanın gecikmesinde önemli rol oynuyor.
Tarçının üzerinde çok duruluyor. Etkili mi gerçekten?
- Yapılan çalışmalar, tarçın tüketiminin özellikle açlık-tokluk kan şekeri seviyesini düşürdüğü, insülin duyarlılığını artırdığı ve HbA1C seviyesini düşürdüğü yönünde. Günlük tüketilmesi gereken miktar net olarak belirtilmemiş olsa da çalışmalardan elde edilen verilere göre günde 3 gram üstünde (1-2 çay kaşığı) tarçın tüketimi diyabetli bireylerin kan şekerini düzenlemesinde etkili olabiliyor.
Yasak meyve yok
Bilinenin aksine “yasak meyve” yok. Meyveden gelen şeker (fruktoz), saf şekere (glukoz) göre kan şekerini daha az yükseltir. Bu nedenle yanında proteinli bir besinle (yoğurt, peynir gibi) meyve tüketilmesi ara öğünlerde tercih edilmeli. Önemli olan glisemik indeks ve glisemik yüke göre meyve seçimi yapmak ve miktarını kontrol etmek. Kabuğu ile yenebilen meyvelerin soyulmadan yenilmesi lif açısından iyi olur ve kan şekerinin hızlı yükselmesini engeller.
Meyve Porsiyonu
Armut 1 küçük boy
Böğürtlen/dut 12 adet
Çilek 8 adet
Elma 1 küçük boy
Greyfurt 1/2 orta boy
Karpuz/kavun 1 ince dilim
Kayısı 3 adet
Kiraz 12 adet
Kivi 1 adet
Kuru üzüm 1 yemek kaşığı
Muz 1 küçük boy
Portakal 1 orta boy
Şeftali 1 orta boy
Üzüm 15 iri tane veya 23 çekirdeksiz, ufak üzüm
Vişne 14 adet
Yenidünya 6 adet
Yeşil erik 10 adet
Alkol kan şekerini yükseltiyor
Kan şekerini negatif etkileyeceği için alkol tüketimi sınırlandırılması önemli. Diyabetli kadınlar günlük tüketimlerini 1 veya daha az, erkeklerin ise iki veya daha az alkollü içki olarak sınırlandırması gerekiyor. İnsülin veya ilaç kullananların alkol almaları halinde, hipoglisemi gelişmesi riski nedeniyle, alkolü besinlerle almalılar. Diyabetli obez bireylerde alkol tüketimi, trigliserid düzeyini yükseltebiliyor. Kan basıncı, hipoglisemi riski ve vücut yağ depolarını arttırabiliyor.
Egzersiz kan şekeri kontrolünde yardımcı
* Diyabetliler için yeterli ve kaliteli uyku önemli.
* Her gün yarım saat veya haftada 3-4 kez, bir saatlik düzenli egzersizler yapılmalı. Egzersiz, kan şekeri kontrolünü sağlamaya yardımcı olur. Alınan besinlerin, kas dokuları tarafından kullanımını hızlandırır, egzersiz esnasında kaslar 20 kat daha fazla glukoz kullanır. Yapılan araştırmalar Tip 2 diyabetlilerin yaklaşık yüzde 80-85’inin obez olduğunu gösteriyor. Bu nedenle düzenli egzersiz yapanlarda, enerji harcamasına bağlı olarak yağ dokusu kaybı gerçekleşeceği için kilo kontrolü de sağlanır.
* Yeterli D vitamini alabilmek için güneş ışınlarından faydalanılmalıdır ya da doktor kontrolünde D vitamini kürleri kullanılmalı. Çünkü D vitamini, insülin üretiminde rol oynuyor.
Kaynak : hurriyet.com.tr