Tüketime dayalı toplum ile ilgili bir önceki yazımda günümüz de geldiğimiz noktayı detayları ile açıklamıştık. Aslında değişen hala bir şey olmadı. Yani etrafımıza baktığımızda, kendimize baktığımızda yine tüketimin başkahramanlarıyız ve kolay kolay bundan vazgeçemeyeceğimiz de apaçık gözükmektedir.
Peki, bu tüketim çılgınlığından kurtulmak için neler yapmalıyız; ya da neler yapabiliriz? Hem bireysel olarak hem de toplum olarak üzerimize düşen görevler nelerdir?
Tüketim çılgınlığı veya alışveriş hastalığı (oniomaia) adına ne derseniz deyin öncelikle bir alışveriş hastası olduğumuzun farkına varmak bu durumla baş etmenin yollarını aramak adına iyi bir başlangıç olacaktır.
Bunun peşi sıra yapılacaklar en azından kabullenilen bir hastalığın tedavi yollarını aramak olacaktır. Tedaviyi hızlandırmak adına kendimize soracağımız sorulara verdiğimiz cevaplar bize yol gösterici olabilir. Örneğin hangi durumlarda alıverişe yöneliyoruz? Bize alışverişe iten en önemli etken nedir? Mutsuzluk mu? Aile içi ilişkiler mi? Kendimize olan güvensizliğimiz mi? Topluma kendimizi kabul ettirmek istememiz mi?
Bu sorulan sorulardan biri veya bir kaçı bizi tüketime-alışverişe sevk ediyor olabilir. Sorunu tespit edersek çözüme daha kolay ulaşabiliriz.
Şöyle bir etrafımıza baktığımızda farklı farklı bir milyon insan görürüz. Hepsinin farklı dünyası, farklı bir sıkıntısı olduğu aşikârdır. Ve son zamanlarda bunlarla baş etmek için üretilen en etkili yöntem alışveriş yaparak mutlu olma hazzına ulaşmayı sağlamaktır. Bunda da başarılı olunmuştur. En azından kapitalizmin ekmeğine yağ sürülmüş; kişilerin bu alışveriş hazzı boşlukları çok iyi kullanılmıştır.
Anlık olarak mutsuzluğumuza ürettiğimiz çözümler, sonrasında başımıza bela olabilmektedir. Bizleri içinden çıkılmaz bir noktaya getirmektedir. Yapılması gereken en önemli şey yaşadığımız bu anın kıymetini bilmektir aslında. Aldığımız nefesin bizlere neleri anlattığının farkına varırsak mutsuzluğumuz ile başa çıkmak için alışverişe yönelmek zorunda kalmayız. Mutluluk içimizdedir. Mutluluk; hep yeni şeyler almak değil, sahip olabildiklerimizdedir. Gülüşümüzde, duamızda, sevgimizde, hoşgörümüzde, kısacası bizi biz yapan özelliklerimizdedir.
Bu özelliklerimizi keşfederek yaşamımızı daha keyifli bir hale getirebiliriz. Yeter ki kafamızı kaldırıp, derin bir nefes alarak hayata yeniden bakmayı bilebilelim.
Yaşam Bizim Yaşamımız, Başkalarına Göre Yaşamamalıyız
Bizleri alışverişe-tüketime iten en büyük etkenlerden biride başkalarının bizim hakkımızdaki düşünceleridir. Giydiğimiz ayakkabı ve kıyafetten kullandığımız cep telefonuna kadar özenti halinde yaşayarak takdir görmeye çalışıyoruz. Bunun en büyük sebebi de tabi ki bu günkü tüketim çılgınlığını oluşturmak isteyen büyük şirketlerin reklam ve tanıtım kampanyalarıdır. Giydiklerimizin bizim karakterimizi belirlediğine dair yapılan kapitalist reklamlar haliyle bizleri ‘marka-çeşit’ çılgınlığının içine sokmuştur. Adeta başkalarının vereceği tepkiler ile yaşar hale gelmiş durumdayız. Daha da vahimi ise yeni neslin de bu kavramlar ile yetiştiği gerçeğidir.
Çocuklar seçilen en taze kurbanlardır. Kendi hayatımdan örnek vermem gerekirse; 7 yaşındaki oğlumun ‘anne bana bir şey al- ne alayım diye sorduğum da ise- ne alırsan al, bir şey al işte’ cevabı geleceğimizin tehlike sinyallerini de beraberinde getirmektedir. Oğlumun o küçük dünyasında bile almanın ve bu sayede arkadaşlarına da aldığı şeyi göstererek duyacağı hazzın mutluluğu bu kadar gözler önündeyken; bunun nasıl önüne geçebilirimin çözüm yollarını aramakta biz ebeveynlere düşmektedir.
Başkalarının düşüncelerinin önemli olmasının şüphesiz birçok nedeni var. Bunu sadece bu gün tüketime dayandırmak eksik bir tabir olacaktır. Bizler toplum olarak zaten mahalle baskısı altında büyüyen bir nesil olduğumuz için; tüketime dayalı düşünce içinde gelinen noktanın da şaşırtıcı olmaması gerekir. Burada toplumun her yönüyle değişmesi için ilk olarak toplum bireylerinin değişmesi ön koşuldur. Şimdi uzun uzun bu konulara girip konuyu saptırmak istemediğimden; diyeceğim o ki, hayatı kendiniz için yaşayın. Başkalarının hayatını yaşamayın. Unutmayın sizin mutlu olmanız her şeyden daha önemli. İmkânlarınızı, paranızı, birikiminizi sadece ihtiyaçlarınız çerçevesinde kullanın.
Demek istediğim kesinlikle cimrilik yapın, tamahkâr olun değil. Aksine yardımsever olmak ve paranın amaçtan ziyade bir araç olduğunu görmek manevi dünyamızın, insani duygularımızın da önünü açacaktır. Küçük şeylerle mutlu olmayı bilin. Gerektiğinde yalnız kalın. Kendinizi dinleyin. Sevdiklerinize küçük ama anlamlı hediyeler alın. Ve unutmayın ki; en büyük ve güzel hediye sözcüklerle ifade edilenden başkası değildir.
Dengeyi hayatınızın merkezi yapın. Bütün harcamalarınız sevgiye ve gülümsemeye olsun. Ve en önemlisi de sahip olduklarınızın kıymetini bilin; sahip olamadıklarınız ile zaman kaybetmeyin. O sahip olduklarınız gerçekten sizin hayatınızda olmayı hak ediyorlarsa sıkı sıkı sarılın onlara, sakın bırakmayın.
Bunların yanı sıra tüketim hastalığı ile ilgili çözümleri birkaç başlık altında sıralamak gerekirse;
*Değişimi ilk olarak kendimizde başlatmalıyız. Kültürel ve sosyal yönden nasıl vakit geçiriyoruz bunu gözden geçirebiliriz. Tüketime dayalı organizasyonlardan kaçınabiliriz.
*Bugün bizleri tüketime yönelten en etkili kurumlar alışveriş merkezleridir. Bu yerlerde vakit geçirmektense kültürel gezilere; müze, tarihi eser, hayvanat bahçeleri veya piknik alanları, tiyatro, huzur evleri ve akraba ziyaretleri vb. gibi organizasyonlara zamana ayırmalıyız. Bu aktivitelerin içine çocuklarımızı da dâhil etmeliyiz.
*Özellikle çocukları bu tüketim çılgınlığı içine çekmek için çizgi filmler kullanılan en iyi metalardır. Çocukların çizgi film alışkanlığına yeni ölçüler getirmek ve özelliklede çizgi film kanallarındaki reklam kuşaklarından uzak tutmak yararlı olacaktır.
*Eskiyen eşyalarımız hemen değiştirmek yerine; birkaç yeni fikir ve dokunuşla onları yeniden kullanılabilir hale getirmek hem bütçenize katkı sağlayacak, hem de çocukların gözünde de eskiyen eşyaların yine de belli bir süre daha kullanılabilir hale gelir kültürünü yerleştirecektir. Öyle ki; bu alışkanlık onlarda bir şeyden hemen vazgeçmeme inancına da yardımcı olacaktır.
*İhtiyaç dâhilin de alışveriş yapılması gerektiğini önce kendimizde uygulamak ve sonrasında da çocuklara bunu anlatmak özellikle çocukların her istediklerini almak yerine ihtiyaç halinde tüketime yönlenmelerinde önemli bir değer olacaktır.
*Günümüzde çalışan anne ve babalar çocuklarını mutlu etmek için hep onların her istediklerini yaparak kendilerini rahatlatmaktadırlar. Oysa biraz zaman ayırarak bir şeyler üretmenin yoluna gitmek üreten çocuklar yetiştirmek için iyi bir yoldur.
*Evde bir kumbara bulundurarak ona arada sırada belli miktarda paralar atmak, biriktirme hazzını yaşamamızı sağlar, bu uygulamaya çocuklarımızı da dâhil etmek onları daha küçükken tutumlu olmanın yollarını öğretmek adına iyi bir başlangıç olacaktır.
*Yine de tüketim çılgınlığına bir çözüm bulamadıysanız uzman yardımı almak yararlı olacaktır.
Sevgilerle…
- - - - -
MUSTAFA BAŞKAYA 5 Yıl Önce
GAYET GÜZEL VE DERS ALINACAK BİR MAKALE OLMUŞ. TEBRİKLER
Murat Tanrıverdi 3 Yıl Önce
Güzel ve başarılı bir makale olmuştur. Emeğinize sağlık.