Sevgi ikram olur mu sizce? Birine sevgimizi ikram edebilir miyiz? Sevginin ikramı nasıl olur ki düşünceleriyle manalı bir gülümse hissedebiliyorum yüzünüzde. Oysa aşure ikram etmek sevgi ikram etmenin ta kendisidir.
Aylardan Muharrem ayı (hicri takvime göre) günlerden aşure günü olunca, çocukluğumdaki aşure günlerinin heyecanından olsa gerek aşure için başka bir tanım yapmak gelmedi içimden. Zira tatlının her çeşidini ikram etmeyi seven bir millet olarak aşurenin gönlümüzdeki yerinin ayrı olduğunu da bilirim.
Tam da bunları düşünürken mutfaktan gelen tıkırtılara dikkat kesiliyor kulaklarım. Bizim evde de aşure telaşı çoktan başladı. Dünden yapılan alışverişten, akşamdan suya koyulan hububatlardan kendini belli eden bu hazırlığı gördükçe annemin o muhteşem aşuresini bir an önce yemek için sabırsızlanıyorum.
Evet, aşurenin bizim toplumumuzdaki yeri ve önemi değerlidir kuşkusuz. Aslında aslen, Kerbela’ daki katliam için pişirilip dağıtılsa da, geçmişten günümüze sosyal bir misyon üstlenmiştir. Sadece bu gün değil, bu güne kadarki bütün Türk toplumlarında aşure geleneği sürdürülmüştür. Osmanlı zamanında da iki çeşit aşure pişirilirdi. Bunlar Muharrem ve Sefer aşureleri idi. Muharrem aşuresi Kerbala katliamının sene-i devriyesi anısına pişirilirken, Sefer aşuresi de Hz. Zeynelabidin’in Kerbela’dan sağ kurtulması ve peygamber soyunun devamını kutlamak adına pişirilmiştir. Pişirilen aşureler kederi ve sevinci temsil etmiştir. Ayrıca aşure Osmanlı’da saray tatlısı unvanına sahip olmuş lezzetli ve değerli bir tatlıdır. Yüzyıllar boyunca saraylarda pişirilen aşureler halk ile paylaşılmıştır.
Aşurenin tarihi geçmişi kuşkusuz sayfalarca yazılabilir. Bizler aşurenin tarihi çıkış noktasını merak etsek de, günümüzdeki sosyal misyonu tarihin bir getirisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğumuzun çocukluğunda önemli bir yere sahip aşurenin hazırlık aşamasından, pişirilip konu komşuya dağıtılması aşamasına tanıklık etmeyenimiz yoktur herhalde. Hele ki sıcak aşure için tencere dibini beklemek heyecanların en güzeliydi o zamanlar. Umarım bizler de çocuklarımıza bu güzel geleneği layıkıyla anlatır ve yaşatabiliriz.
Sabırsızlıkla aşurenin pişmesini beklerken, içine koyulan malzemelerin bizlere ne de güzel mesajlar verdiği geçiyor düşünce deryamdan. Nuh’un gemisinin Cudi dağına demirlemesiyle gemide kalan az miktardaki hububatların herkes tarafından paylaşılarak pişirilmesi ve birlikte yenmesi çok anlamlıdır. İçine koyulan her malzeme kendi başına tatlı, tuzlu farklı çok özel lezzetlere sahip iken ortaya çıkan bütünsel tat bambaşkadır. Üstelik aynı kapta kaynayan aşurenin malzemeleri, kendi özelliklerinden de bir şey kaybetmeden yiyenin ağzında kendi müthiş lezzetlerini de tek tek hissettirirler.
Buradan bizim çıkaracağımız ders, alacağımız mesaj aslında çok basittir. Toplum olarak farklılıklarımızın aslında zenginliğimiz olduğunu anlamanın tam zamanıdır. Nasıl ki birbirine zıt bunca malzeme aşurede tarif edilemez bir lezzet ile buluşuyorsa, farklılıklarımızın da toplumuza kattığı değer o kadar büyüktür. Toplumuz bu çeşitlilikle var olmuş ve de var olmaya devam edecektir.
Bir yandan bunları yazarken, bir yandan da yetişkin bir insan olmama rağmen annemin yaptığı aşureden aşırmak ve sıcak sıcak yemek için hınzırlık planları yapmaktan kendimi geri alamıyorum. Zira biliyorum ki şu an onun için en önemli olan şey dağıtabildiği kadar çok komşuya aşure dağıtmak ve bu güzelliği olabildiğince çok insanla paylaşmaktır. Neyse ki dolapta ev ahalisi için de ayrılmış küçük bir kasenin var olduğunu bilmek de güzel J. Hep beraber neşeyle, mutlulukla yemek için, tıpkı çocukluğumuzdaki gibi…..
23 Ekim Cuma Aşure gününüz kutlu olsun…
Sevgilerle…
Melek SAKALOĞLU
Aşure Tarifi
Malzemeler:
- Yarım kg. buğday
- 1 su bardağı nohut
- 1 su bardağı kuru fasulye
- 1 çay bardağı pirinç
- 100 gr kuru kayısı, yıkanmış ve ufak ufak doğranmış
- 50 gr. kuş üzümü
- 100 gr. çekirdeksiz kuru üzüm
- Dilerseniz ufak ufak doğranmış kuru incir (incir aşurenin rengini koyulaştırdığı için biz pek kullanmıyoruz)
- 1 kg. toz şeker
Hazırlanması:
- Aşureyi pişirmeye başlamadan 8-9 saat önce buğdayı büyükçe bir tencereye alıp üzerini 4-5 parmak geçecek kadar kireçsiz su ile doldurun ve bir taşım kaynatın.
- Nohut ve kuru fasulyeyi birlikte yıkayıp bir tencereye alın ve buğdaydaki işlemi tekrarlayın.
- Her iki tencere de kaynadıktan sonra altını kapatın ve 8-9 saat dinlendirin.
- 8 saat sonra tencerelerin altını tekrar açın, kısık ateşte (buğdayları arasıra karıştırarak) buğdaylar iyice ezilinceye, nohut ve kuru fasulyeler de yumuşayıncaya kadar (yaklaşık 2,5-3 saat) pişirin. Eğer tencerelerdeki su azalırsa kaynamış su ekleyin. Buğday tenceresinin kapağını taşma tehlikesi nedeniyle açık bırakın.
- Buğdayın pişmesine yakın tencereye iyice yıkanmış pirinci ekleyin. Bir sürede pirinçlerle beraber pişirin.
- Hepsi pişince nohut ve kuru fasulyeleri buğday tenceresine ekleyin. 10-15 dakika daha kısık ateşte kaynatın. Çekirdeksiz üzümü, kuş üzümünü ve kayısıları tencereye ekleyin. 15 dakika daha pişirdikten sonra toz şekeri ekleyin, bir taşım kaynatıp altını kapatın.
- Aşurenin kıvamını kaynar su ekleyerek dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz.
- Aşure soğuduktan sonra kâselere paylaştırıp tarçın/ceviz/fındık/nar ile süsleyin.
Not: Piştikten sonra aşurenin bir kısmına veya tamamına bir portakal kabuğu rendesi eklerseniz çok güzel bir tat yakalamış olursunuz.
Aşure tarifi kaynak adresi: portakalagaci.com
- - - - -