Optometri "gelsin" diyenlerle, "gelmesin" diyenlerin sayısı %50-%50 değildir. Peki bu iki parçanın boyutları nasıldır?
Bu yazının yayınlandığı Şubat 2015 tarihinden bugüne Optometrinin ülkemize gelme ihtimali yine aynı şekilde tartışma konusu olmaya devam ediyor. Optometrinin ne olduğunu ne olmadığını ve ülkemizde uygulanmaya başlanırsa ne tür sorunlarla karşılaşabileceğimizi ele alan Sayın Erol Harbi'nin yazısını tekrar dikkatinize sunuyoruz.
Optometri Nedir, Ne Değildir?
Saygıdeğer Optik Gazete Okuyucuları,
Sektörümüzün son birkaç senedir gündemini en çok meşgul eden konularının başında optometri gelmektedir. Bu kapsamda sektörümüz "optometri gelsin mi gelmesin mi?" görüşleriyle ikiye ayrılmıştır. İkiye ayrılmıştır ama "gelsin" diyenlerle, "gelmesin" diyenlerin sayısı %50-%50 değildir. Peki bu iki parçanın boyutları nasıldır?
Buna tam sayılarla cevap vermek mümkün değil. Ama basit bir aritmetik yaparak optometriden fayda sağlayacak %10 kesimle, zarar görecek %90'lık butik optik mağazalar kesimini karşılaştırırsak "gelsin" diyenlerin %10'la sınırlanması gerekir. Bu sayının%10'dan daha yüksek olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü her zaman ve her durumda olduğu gibi bu konuda da yarar sağlayacak kesime yakın yaşayarak o yarardan pay almayı düşünenler de bulunmaktadır.
Bir de optometrinin gerçekte ne olduğunu tam bilmeden, kendilerine vereceği zararı görmeden "tüm dünya yapıyorsa demek ki iyi bir şey, biz de yapmalıyız," diye yanlış bir bakış açısıyla yaklaşanlar da %10'luk payı arttırıyor olabilirler.
Bu yazı dizisinin birinci bölümünde kendi yaklaşım ve görüşümü net olarak bildirmiştim. Optometri söz konusu olduğunda "gelsin" diyenlerle "gelmesin" diyenler optik sektörünün kendisidir, ama şahsen benim yaklaşımım ve sektöre gönülden bağlı birçok sektör mensubunun olaya yaklaşımı farklıdır. Zira, optometrinin gelmesinden asıl etkilenecek olan toplumdur.
İlk sorumuz "Optometri sistemine geçmek toplum göz sağlığı açısından yarar sağlar mı?" olmalıdır. Önce bu pencereden bakmamız lazım. İşte o zaman da devreye başta Sağlık Bakanlığı'nın yaklaşımı olmak üzere,toplumun göz sağlığından sorumlu oftalmoloji alanındaki değerli hekimlerin görüşleri de girmelidir.
Kısacası ben optometri gelsin mi, gelmesin mi tartışmasını burada ele alırken, mesleğimle ilgili her konuda olduğu gibi, bunu da önce toplumun göz sağlığı, sonra da butik mağazaların varlığına ve gelişmesine katkısı açısından değerlendireceğim. Bunu yaparken de Türkiye'de optometrinin nasıl uygulanmak istendiği üzerinden hareket edeceğim ki resmi daha net görebilelim.
*****
Şimdi bu tartışmada derinleşmeden önce konuyla ilgili birkaç terim ve kavramı birlikte inceleyelim:
Ülkemizde optik sektörünün yasal olarak işleyişi 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun çerçevesinde belirlenmiştir. Kanunun amacını belirten 1. Maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı; fertlerin ve toplumun sağlığını korumak üzere, optisyen unvanının kullanılması, optisyenlik mesleğinin icra edilmesi ve optisyenlik müessesesinin açılması ve işletilmesiyle ilgili usul ve esasları düzenlemektir."
Bu maddede geçen optisyen unvanının tanımına, Mesleki Yeterlilik Kurumu'nun yayınladığı Ulusal Meslek Standartı kapsamında bir göz atalım:
Optisyen, (Seviye 5) (5193 sayılı Kanun ile mesleği icra eden Optisyenler ve Geçici 1. Maddesince tanımlanan "Gözlükçü unvanıyla optisyenlik mesleğini icra etme hak ve yetkisine sahip" kişiler de dahil olmak üzere) optik teknoloji ve görme fonksiyonu hizmetlerini veren, bu konuda hastayı bilgilendiren, reçete verilerine uygun görme cihazlarının seçimini, hazırlanmasını ve hastaya adaptasyonunu sağlayan kişidir.
Bu tanımdan hareketle kanunun Geçici 1 maddesinde yer alan gözlükçü tanımını da açmakta fayda var.
Gözlükçü: Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 30.12.1940 tarihli ve 3958 sayılı Gözlükçülük Hakkında Kanun hükümlerine ve bu Kanunun geçici 3 üncü maddesine göre gözlükçülük ruhsatnamesi sahibi olanlar, gözlükçü unvanıyla optisyenlik mesleğini icra etme hak ve yetkisine sahiptirler ve optisyenlerle aynı sorumlulukları taşırlar. Ancak bunlar optisyen unvanını kullanamazlar.
Bu tanımları daha netleştirmek için kanunun 6. Maddesinde yer alan optisyenlik uygulamalarını da bir kez daha hatırlamak iyi olacaktır.
Optisyenlik uygulamaları
Madde 6. — Optisyenler, yalnız koruyucu gözlükleri, güneş gözlüklerini ve göz hastalıkları uzmanı tabipler tarafından verilen reçetelerde yazılı numaralı gözlük camlarını, her türlü lensleri, optik görme gereçlerini ve gözlük çerçevelerini satabilirler.
Optisyenlerin reçetesiz olarak numaralı gözlük camı satmaları, vermeleri veya tavsiye etmeleri, otorefroktometre ve keratometre gibi bilgisayarlı aletler ile olanlar da dahil olmak üzere her nevi göz ve görme muayene ve testleri yapmaları veya müesseselerinde bu işlere yarayan her türlü aletleri ve cihazları bulundurmaları yasaktır.
Optisyenler, gözlük veya gözlük camlarının muayene ve kontrolü veya tamiri konusunda ve reçetelerde yazılı camları çerçevelere takmak ve kişinin gözüne en uygun şekilde uygulamak için gerekli olan aletleri kullanabilirler.
Optisyenler, optisyenlik yaptıkları sürece müesseselerinde başka bir iş yapamaz ve müesseselerini muayenehane gibi kullandıramazlar.
Optisyenlik müessesesinde her türlü kontakt lens uygulanması yasaktır.
Kanunumuzun5. Maddesi de oftalmolojistlerleilgili uygulamayı aktarıyor. Bu maddeyi takiben oftalmolojistin de tanımını yapalım.
Tabipler
Madde 5. — Göz hastalıkları uzmanı tabipler optisyenlik müessesesi açarak optisyenlik yapabilirler. Ancak optisyenlik yaptıkları sürece tabiplik yapamazlar.
Oftalmolojist: Göz hastalıkları uzmanı, göz mütehassısı.
Bugün Türkiye'de uygulanmakta olan optisyenliğin yasal zemini bu şekilde işlemektedir.
Konu optometriye gelince ise, iş karışmaktadır. Çünkü dünyanın birçok ülkesinde geçerli olan optometrinin uygulanışı farklılıklar göstermektedir. Örneğin Fransa, Belçika ve İtalya'da optometriyasal olarak tanınmaz. Bazı ülkelerde sağlık mesleği olarak kabul görürken, bazı ülkelerde sağlık ile zanaat ve ticaretin karışımı bir meslek olarak tanınır. Bu durum, ülkelerde optik sektörünü ilgilendiren regülasyonlara bağlı olarak değişir. Bazı ülkelerde regülasyon bakanlığa bağlı, bazılarında sadece meslek kuruluşlarına bağlıdır. Örneğin Portekiz'de bu konuda hiçbir regülasyon bulunmamaktadır.
İşte bu değişkenlikler içinde optometrinin her ülkeye göre değişen bir uygulaması bulunmaktadır. Kimisinde optometrist sadece refraksiyon reçetesi yazarken, kimisinde buna ek olarak göz hastalıklarına ilişkin muayene de yapabilmektedir. Bazı ülkelerde teşhis için ilaç kullanabilirken, ABD ve İngiltere'de olduğu gibi ilaçla tedavi de yapabilmektedir.
Dünyadaki uygulamalarına başka bir yazıda değineceğimiz için, bu yazıda bu konuyu burada bırakıp, sadece optometrinin ne olduğunu irdeleyeceğimiz noktalara bakacağız. Ancak bu bölümde anlaşılması gereken nokta sadece optometrininTürkiye'ye gelip gelmemesi değil, aynı zamanda nasıl getirilmeye çalışıldığıdır.
Bu noktada, Mesleki Yeterlilik Kurumu'nun yayınladığı Ulusal Meslek Standartı kapsamında optometri tanımı bu konuya netlik getirecektir.
Optometrist, (Seviye 6), otonom olarak oküler tetkik hizmetleri ve optik teknolojisi hizmetleri veren, gözün refraktif gücünü ölçen, görme kusurlarının sebeplerinin tespiti için gerekli cihazları, tetkik amaçlı ilaçları ve teknikleri kullanan, görme cihazı reçetesi düzenleyen, hastayı bu konuda bilgilendiren, tespit edilen kusurları gözlük, kontakt lens, diğer görme cihazları ve göz egzersizleri ile düzeltilmesi işlemlerini sağlayan kişidir.
Bu tanımdaki yetkilere dikkatli bakın! Optometrist,optisyenlik hizmeti veriyor. Görme işlevleri konusunda refraksiyon ölçüp, reçete yazıyor. Üzerine oküler teşhis yapabiliyor. Hatta bunun için ilaç kullanabiliyor. Başka ne kaldı yapılmayan? Sadece oküler tedavi hizmetleri...
Bu tanımdaki görevleri yerine getirmek için kullanılacak cihazlara bakın! Bu cihazların yatırımını kimler yapabilir? Bir düşünün...
Bir de bu tanımda yazılmayanlara bakın! Tespit edilen sorunlarda hastanın bir oftalmolojiste sevk edilmesi gerektiği bu tanımın neresinde? Bunun yaratabileceği sağlık sorunlarını düşünün!
*****
Optometriyi Türkiye'ye getirmek isteyenlerin en çok kullandıkları sav, Türkiye'de gözlük kullanıcısı sayısının azlığı ve bunun nedeni olarak öne sürdükleri göz hekimi sayısının yetersizliğidir.
Optometrinin sağlık açısından iyi bir atılım olacağına ilişkin bu yaklaşımın ne kadar temelsiz olduğunun ilk göstergesi işte bu tanımda bile belli oluyor. Tam tersine optometri Türkiye gerçeklerinden çok uzak bir ticaret alanıdır.
Bu söylemimden Türkiye'de gözlük kullanım sayısı azlığına ve göz hekimi sayısının yetersizliğine itiraz ediyor olduğum sanılmasın. Ancak göz sağlığı konusunda gerçekten sorun olan bu konuların çözümünün optometri olmadığı gibi, üstüne üstlük bir de bu uygulamayla birlikte, hekimliğe soyunan kişilerin yaratacağı ek sağlık sorunlarıyla çok daha tehlikeli sonuçlara neden olabileceğini söylüyorum.
İlk tehlike, görme şikayeti olan bir kişinin "optometriste göründüm, reçetemi aldım, gözlüğümü ya da lensimi de taktım nasılsa" diye düşünerek gözüyle ilgili şikayetinin tamamen giderildiğini düşünebilmesindedir.
Göz doktoruna gittiğinizde yalnızca refraksiyon muayenesi yapmıyor. Göz tansiyonu diye bilinen glokoma, sarı nokta gibi hastalıklara bakıyor, göz dibi muayenesi yapıyor. Optometriste görünüp gözlüğünü alan bir kişiye bir de göz doktoruna gidip diğer muayenelerini yaptırması gerektiğini anlatmak oldukça zor.
Laf aramızda ülkemizde gözünde refraksiyon problemi olanlar, olmayanlara göre daha şanslı. Çünkü, en azından görme sıkıntıları nüksettikçe doktora gidiyorlar. Gözleri ileri yaşına kadar iyi gördüğü için hiç göz doktoruna gitmeyen ve bir gün gözünde çakan bir ışıkla doktora gidip, göz tansiyonundan gözünün birini kaybetmiş bir kişi tanıyorum. Bunu da doğru olduğu için değil ülkemizin gerçeğini yansıtmak için yazıyorum. Keşke ülkemiz insanı her yıl rutin sağlık kontrollerini yaptıracak refah ve bilinç düzeyinde olsa...
Uzun lafın kısası, "nasılsa gözüme bakıldı" diye aslında göz muayenesi yapılmadığı için sıkıntı çekecek kesimin hiç de küçük olmadığını düşünüyorum!
Bunun dışında, dört senelik temel lisans eğitimi almış, refraksiyon konusuna hakim olacak şekilde yetiştirilmiş ama tıbbi eğitim ve temeli olmayan optometristlerin gözle ilgili diğer sorunların varlığını anlayacak düzeyde olmaması, olsa bile göz doktoruna yönlendirmeyi ihmal etmesi de ayrı bir sorun kaynağı olacaktır.
Bir tehlike daha var ki -bunu elbette göz hekimlerimiz benden çok daha iyi aktaracaktır-(İleride onlardan bu konuyla ilgili daha ayrıntılı yazı isteğinde bulunabiliriz) o da şudur:
Temel olarak çoğumuzun bildiği üzere göz dokuları, damarları doğrudan görülebildiği için sıradan bir göz muayenesi, birçok hastalığın kolayca fark edilmesine olanak sağlamaktadır. Standart bir göz muayenesiyle hastanın yüksek tansiyonundan, kan kanserine, beyin tümörüne kadar pek çok hastalığına teşhis koymak mümkündür. Göz dibi muayenesiyle vücudun tüm yapısı hakkında bilgi alınabildiği için bunun erken teşhisteki önemi de çok büyüktür. Bu açıdan bakınca da oftalmolojik muayenenin azalmasıyla farklı sağlık sorunlarının çoğalması kaçınılmazdır.
Optometrinin güya yüksek faydalarından birinin de göz doktorlarını refraksiyon muayenesi ile meşgul etmemek, zaman ve para kaybının önüne geçmek olduğu öne sürülüyor. Optometriyi savunan bakış açısının ticari yaklaşımını buradan da anlamak mümkün. Aynı yaklaşımla hem refraksiyon muayenesi küçümseniyor, hem de doktorların bu muayeneye verdiği önem sorgulanıyor.Tam tersine refraksiyon muayenesi bilimsel ve önemli bir işlemdir.Oysa optometri bir bilim değildir.
*****
Tıp alanında yoğunlaşmamış dört senelik bir lisans eğitimiyle, sağlık alanında teşhis ve tedavi konusunda söz sahibi olmak, uygulamada büyük zararlara yol açabilir. Göz hekimi dediğimiz zaman lise eğitiminden sonra, yüksek puanlar alarak 6 senelik tıp eğitimi görmüş kişilerden bahsediyoruz. Zorunlu hizmetin ardından binlerce hekimin girdiği uzmanlık sınavını da kazanıp 5 yıl uzmanlık öğrencisi olarak uzman hekim gözetmenliğinde sürekli hastalarla çalışmış kişilerden bahsediyoruz. Minimum 11 senede kazanılan muazzam bir deneyimden söz ediyoruz. Düşünün ki şu anda bu 5 senelik uzmanlık eğitimi sırasında bile bu kişilere bu hastaların yetki ve sorumluluğu tam olarak verilmiyor. Bir uzman hekimle birlikte çalışıyorlar. Ve düşünün ki bu sorumluluk bir optometriste verilecek!
Olaya şimdi de başka bir açıdan yaklaşalım: Olası sorunlar nasıl çözümlenecek? Doktorlar hasta üzerinde yapacakları yanlış bir uygulamadan yetkileri nispetinde sorumludurlar. Optometristlerin yetki ve sorumluluğu ne olacak? Nasıl takip edilecek? Yaptıkları hatalı uygulamaların sonucunda neler olacak?
*****
Şimdi tüm bu noktaları gözden geçirdikten sonra basit bir soru soralım kendimize. "Ben gider de bir göz doktoru yerine tıp alanında yoğunlaşmamış 4 senelik bir eğitim almış birisine göz muayenemi yaptırır mıyım?"
Ne dersiniz? Sizce ben yaptırır mıyım?
*****
Bu konudan hareketle bir adım daha atalım. Dikkat! Başka bir çukur daha var önümüzde!
Optometrist sadece muayene yapmakla kalmayacak, reçete yazıp, gözlüğü de yapacak! İşte bu noktada da başka bir dengesizlikle karşılaşıyoruz.
Az önce tabipler konusunda kanundan bahsettik. Göz doktoru optisyenlik yapamaz. Yapabilir tabii, ama yaparsa aynı anda doktorluk yapamaz.
Fakat çok daha az eğitimli bir optometrist ikisini birden yapabilir!
Tüm bu gözlemlerin ışığında, "optometri Türkiye'ye gelmelidir" diyen ve bunun da sağlık açısından bir gereklilik olduğunu söyleyenlerin aslında böyle bir dayanakları olmadığını rahatlıkla görüyoruz. Çünkü aslında optometri bir bilim değildir. Tam tersine optometri bir ticaret alanıdır. Hem de büyük sermayedarların oyun sahasını daha da genişletip etkilileştirmeye yarayan bir ticaret alanıdır.
*****
Burada yanlış anlaşılmak istemediğim bir konu var, kısaca ondan da bahsetmek isterim. Türkiye'de gözlük kullanım oranı gerçekten çok düşük ve göz sağlığı konusunda çalışan göz doktoru sayısı kesinlikle yeterli değil. Ama bunun çözümü asla optometri olamaz! Bunun çözümü ayrı bir platformda görüşülmeli, araştırılmalı ve düşünülmelidir. Ülkemizin gerçeklerine hiç uymayan optometri, sağlık temelli bir çözüm değildir. Bu noktada sadece var olan sorunu daha karmaşık ve daha çözümsüz hale getirecektir.
*****
Gelelim işin ticari boyutuna.
Optometri gelsin diyenlerin ikinci savı da optisyenlik müesseselerinin reçete yazmaya başlamasıyla işlerinin artacağı, ticaretlerinin büyüyeceği yönündeki söylemleri.
Burada umut dolu bir gelecek vaadi var. Bu vaade göre her şey son derece kolay olacak. 2 senelik ön lisans üzerine 2 sene daha eğitim alan tüm optisyenler optometrist olacak ve mağazasında refraksiyon muayenesi yapacak, reçete yazacak, gözlük yapacak, kontak lens denetecek gibi düşünülüyor.
Yazımın ilk kısmında kısaca ipucunu verdiğim noktadan başlayalım incelemeye... Optometristin kullanacağı cihazların yatırımını kimler yapabilir? Butik mağaza olarak siz bu yatırımı yapabilecek misiniz? Siz bu yatırımı yapıp, optometrist olana ya da yetiştirene kadar büyük sermayedarlar çoktan altyapılarını kurmuş, var olan tüm düzenlemelere karşın reklamlarını yapmış, sizin payınızdan başlamak üzere pastalarını büyütmüş ve daha da güçlenmiş olacaklardır.
Optometri konusunda en çok duyduğumuz şey, "Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin hepsinde var, hatta bazı gelişmemiş ülkelerde bile var, bizde niye yok?" sözüdür.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde olması son derece anlaşılır bir şeydir, çünkü oralarda zaten kapitalist sistem de son derece gelişmiştir. Kaldı ki oralarda da optometrinin getirdiği zorluk ve sıkıntılar baş göstermeye başlamıştır, bunları da ayrı bir yazıda konuşuyor olacağız.
Gelişmemiş ülkeler ise son yıllarda sayıları iyice çoğalan küresel sermaye yatırımı zincir hastaneler ve zincir mağazaların hedeflediği bakir alanlardır.
Burada yapmamız gereken en önemli şey; dünyada olanı olduğu gibi kabullenip almak değil, önce anlamak ve oynanan oyunu görmektir.
Birçok ülkede ve ülkemizde de birçok başka sektörde yabancı sermayenin güç kazandığına tanık oluyoruz. En yakın planımızda eczaneler var. Zincir ilaç marketlerinin gelmesi, eczacıların birlik kurup direnmesiyle önlenebilmiştir. Aynı tehlike optometrinin gelmesiyle birlikte optik sektörünü de tehdit edecektir. Yabancı zincir mağazaların toplu alım gücü, reklam gücü butik mağazaların tek tek kalması durumunda ezici bir rekabet oluşturacaktır. Buna karşı tek çözüm ortak akılla ve birlikte hareket etmek olacaktır.
*****
Öte yandan, optisyenler ve optisyenlik bölümü öğrencileri iki sene daha eğitim görerek optometrist olduklarında kendi işlerini devam ettirmeyi ya da kurmayı düşünüyorlar. Ancak aslında bu sistemde görünen tek kariyer planı, yabancı zincir mağazalarda maaşlı eleman olarak çalışmaktır.
Burada size kısa bir anımı anlatmak isterim. Almanya'da tanıştığım bir optometrist bu konudaki meraklı sorularıma cevap verirken gelirinin çok yüksek olduğunu söyledi. Sahibi olduğu optik mağazada kendisinin Almanya'daki genel optometrist maaş skalasının çok üzerinde kazandığından bahsetti. Aldığı rakamı öğrendiğim zaman gerçekten büyük hayrete düştüm. Yüksek aldığını söylediği rakam, Türkiye'deki bir optik mağaza çalışanı kalfanın altındaydı! Mağaza sahibi geliriyle karşılaştırmıyorum bile.
Butik mağazada çalışan bir optisyenin ilerleyen yıllarda kendi mağazasını açması mümkündür. Ancak optometrinin gelmesiyle güçlenen yabancı sermaye sektörü ele geçirdiğinde optisyenin, optometrist de olsa kendi mağazasını açma imkanı olmadığı gibi, mağaza sahipleri de kendi işinin sahibiyken başkasının çalışanı haline gelecektir.
*****
Artık bu kandırmacalara karşı uyanmanın ve birlik olarak hareket etmenin zamanı gelmiştir.
Çok net görülüyor ki;
Optometrinin gelmesinin
• topluma bir faydası yok,
hatta ters etkileri çok daha fazla olacaktır;
• göz doktorlarına bir faydası yok,
hatta ortaya çıkan fazlalaşmış sağlık sorunlarıyla daha da fazla zaman kaybedeceklerdir;
• optik mağazalara bir faydası yok,
rekabete dayanamayıp, eriyip gideceklerdir,
• optisyenlere bir faydası yok,
kendi işinin patronu olmak yerine, yabancı sermayenin çalışanına dönüşeceklerdir.
Kimin işine yarıyor peki?
Bunun cevabını vermeyi size bırakıyorum...
*****
Hayri Erol Harbi
Opak Lens Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı
Optik Gazete
Yönetim Kurulu Başkanı
İlgili Galeriler