"Toplum olarak şiddeti seviyor ve de uyguluyoruz."
Kuşkusuz şiddet bir çözüm yolu bir çıkış olmamalıdır hayatımızda. Onunla bir sorunu çözmeye çalışmak veya bir sıkıntımızı yoluna koymaya çalışmak kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Bu savı atalarımızın atasözleri de doğrular niteliktedir. "Öfkeyle kalkan zararla oturur'' ve "Keskin sirke küpüne zarar verir" bunlardan sadece bazılarıdır. Yani hangi toplulukta olursa olsun şiddet ve öfke, sorunu çözmediği gibi durumu daha işin içinden çıkılmaz bir hale getirebilir.
Bizler toplum olarak şiddeti seviyor ve de uyguluyoruz. Toplumun her kesiminde ve her bireyinde şiddet olayları yaşanmakta olup, hem şiddet gören olsun hem de uygulayan olsun zararını fazlasıyla çekmektedir. Farklı kesimlerde farklı şiddet tipleri görülmektedir (kadına şiddet, çocuğa şiddet, yaşlılara şiddet, arkadaşlara şiddet vb). Hepsinin de nedenleri ve çıkış sebepleri farklı olduğu gibi nedensiz de şiddet uygulayanlar azımsanmayacak kadar çoktur. Bu kişi gruplarında şiddet için bir neden olmasına gerek yoktur (psikopatik kişilik).
Şiddet genel bir problemdir kuşkusuz. Her türlüsü-kime uygulanırsa uygulansın tasvip edilemeyecek bir davranıştır. Kadınlara uygulanan şiddeti daha detaylıca sizlerle paylaşmak gerekirse, bu davranışın altında birçok sebep yatabilir. Bir erkek kadına neden şiddet uygular? Nedenleri nelerdir? Haklılık payı nasıl çıkartılır? Neye dayanarak haklı olduklarını düşünürler? Bunlar gibi daha bir dizi soru sorulabilir.
Erkekler şiddet uygulamak için bir dizi haklı sebep bulabilirler kendilerince. Bunları psikolojik ve sosyolojik olarak ikiye ayırabiliriz. Psikolojik düşünce bozukluğuna dayananlardan örnek vermek gerekirse; yemeğin tuzlu oluşu veya geç hazırlanması, kıyafetlerinin ütülenmemesi, kadının fazla konuştuğunu düşünmesi, empati eksikliği, çocukluktaki anne-oğul veya baba-anne ilişkisi, hayatına müdahale olunduğu fikri gibi benzeri psikolojik sorunlar erkek için geçerli nedenlerdir. Ve her halükarda uyguladığı şiddetin kesinlikle haklı bir neden karşılığında uyguladığı düşünür. Ona göre verilen örneklerdeki sözde aksaklıklar kadının dayağı hak etmesine yeterli sebeplerdir.
Bununda temelinde çocuklukta alınan rol modellerin (aile, okul, arkadaşlar) büyük etkileri yatmaktadır. Doğduğu andan itibaren bir çocuk gelişim sürecine ilk olarak anne-baba-aile ilişkileri ile başlar. Özellikle 3-6 yaş dönemi bir çocuğun kişiliğin tamamlandığı dönemleridir. Bu nedenle bu yaşlarda örnek alınan aile bireylerinin davranışları (anne-baba ilişkisi) çocuğun yetişkin yaşlardaki kişiliğinin de temelini oluşturmaktadır.
Ebeveynlerin bu sorumlulukta hareket etmeleri, bunun yanı sıra çocukken verilecek ödüllerin, cezaların, takdir dolu sözlerin dozajını iyi ayarlamaları gerekmektedir. Onlara karşı sergilenen davranışlarda otoriter bir yapıdan ziyade yapıcı ve açıklayıcı bir dil geliştirilse, çocuğun ileriki dönemlerini daha güçlü, daha güvenilir, daha yapıcı ve sorunsuz geçirmelerini sağlayacaktır. Bu da ileride bir aile kurduğunda ya da hayatını karşı cinsle paylaştığında, sergileyeceği davranış şeklide, küçüklüğünde ona ilk olarak verilen eğitimin sınırları içinde gelişecektir.
Sosyolojik sorunlar da erkeği şiddeti iten önemli sebeplerdendir. Bu sorunlara; aldığı ahlaki terbiye ve yetiştirilme tarzı, namus kavramı, maddi sıkıntılar, mahalle baskısı, erkeğin egosunun şişirilmesi, kan davaları, arkadaş ortamları vb. gibi sosyolojik nedenler örnek olarak gösterilebilir. Bu örneklerin erkek kişiliğine daha saldırgan yansımaları olduğu kaçınılmazdır ve şiddet uygulamak için gerekli olan alt yapıyı hazırlarlar. Kişi için kendince haklı ve kesin bir karardır şiddet uygulamak. Özellikle namus kavramı hakkındaki küçüklüğünden beri ona öğretilenler ve de toplumun dayatmalarının sonucunda ortaya çıkan düşünce biçimi haklılıktan öte onlara göre şiddet uygulamak için farz bir davranıştır.
Toplumun bir kesimindeki bu sağlıksız yapıyı toplum yine kendi oluşturmuştur. Yüzyıllardır toplumun ileri gelen kişileri veya kurum ve kuruluşları kendilerinin ideolojilerini topluma kabul ettirme çabası içinde girmişlerdir. Nitekim de toplumun bazı kesimlerinde başarılı da olmuşlardır. Bir insanın en doğal hakkı olan yaşama hakkının birilerinin koyduğu kurallar neticesinde şekillenmesi toplumsal çöküşten başka bir şey değildir. Bireyin çocukluktan itibaren kişiliğinin gelişmesinde çevre faktörünün etkisini düşünüldüğünde mahalle baskısının, arkadaş ortamlarının ne denli büyük bir etkisi olabileceği göz ardı edilmemelidir. Bir bireyi sosyal de yapan-anti sosyal de yapan toplumun tam olarak kendisi olduğundan, şiddete teşvik edici rolünü de kabul etmek gerekmektedir.
Şiddet neyin çözümüdür, ya da bu güne kadar neyi çözmüştür bu hayatta bunun cevabı apaçık bellidir. Şiddet başvurulması gereken bir çözüm yolu değildir, hiçbir zaman da olmayacaktır. Çözümden ziyade sorun üretir. Şiddet-öfke kişi ve cinsiyet fark etmeksizin insanın yaratılışına yakışmayan ilkel bir davranıştır. Güçlünün güçsüzü ezmeye nedeni ne olursa olsun hakkı yoktur. Ve unutulmamalı ki yapılan her şiddetin, gösterilen her öfkenin ardından yüreğinde birazcık merhamet taşıyan kişiler için yaratacağı pişmanlık ömür boyu vicdan azabı olarak kalacaktır.
'Siz siz olun tercihinizi şiddetten değil, sevgiden yana kullanın.'
Sevgilerle...
Melek Sakaloğlu
İlgili Galeriler