Tarihin İzinde Bir Zamanlar Yeşil Bursa ve Gölyazı!

Bir gezginin gözünden...

Tarihin İzinde Bir Zamanlar Yeşil Bursa ve Gölyazı!
14 Aralık 2016 Çarşamba 16:27

Uygarlıklar beşiği Anadolu’nun cennet köşelerinden Bursa ve çevresi, çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olmuş. Bölgede eski yerleşim alanlarının yarattığı uygarlıkların günümüzden 7 bin yıl öncesine gittiği, Orhangazi İlçesi yakınlarındaki Ilıpınar Höyüğü kazılarında ortaya çıkmış. Höyükte yapılan kazılar sonucunda, MÖ. 5200 yıl öncesine dek inen bir yerleşim alanı bulunmuş.
 
MÖ. 3. yüzyılda Bithynialılar ve Prusiaslılar tarafından kurulan kentin ilk adı “Prusa” imiş. Yazılı kaynaklarda “Bitinya” olarak da geçen Bursa ve çevresinin en eski yerleşimleri İznik Gölü çevresindedir. Sadece İznik Gölü çevresinde, taş devirlerinde kurulduğu anlaşılan yedi önemli höyük bulunmaktadır. Bu höyükler, Bursa bölgesinin en az beş bin yıllık önemli bir uygarlık alanı olduğuna işaret etmektedir.
 
Ünlü Herodot Tarihi’ne göre, o tarihte Bursa ve civarında var olan tek kent Cius/Gemlik’tir. Cius kentinin kuruluşu MÖ. 12. yüzyıla kadar uzanır. Apamea/Mudanya kentinin ise, MÖ. 10. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Uluabat Gölü’nün üzerinde bir adada bulunan Apollonia/Gölyazı’nın ise, MÖ. 6. yüzyıldan daha önce kurulduğu sanılmaktadır.

Bugün ülkemizin en zengin Bizans devri mezar stelleri ve çeşitli mimari eser parçaları, seramikler, sikkeler Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Bursa, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk 200 yıllık döneminde diğer kentlere göre büyük gelişmeler göstermiş, birçok mimari yapı ile süslenmiş; devrinin tanınmış medreseleri ile bilim âleminin merkezi olmuştur. I. Murad zamanından başlayan Hüdavendigar Külliyesi, I. Beyazıt’ın yaptırdığı Yıldırım Külliyesi, I. Mehmed (Çelebi) döneminde başlayıp II. Murad zamanında tamamlanan Yeşil Külliye Bursa’nın mekânsal gelişimini etkileyen ve bugün de ayakta duran büyük komplekslerdir.

Ayrıca şu gerçeği de ifade etmek gerekir ki, Osmanlılar Bursa’yı aldıklarında kent sadece hisar içinden ibaretti. Orhan Gazi şehri hisarın dışına çıkararak, surlar dışında bugünkü Bursa’nın çekirdeğini oluşturan yeni bir şehir kurmuştur. Okul, hastane, köprü, aşevleri, kervansaraylar, hamamlar gibi kamu yapıları inşa edilmiş ve bunların çevrelerinde konut alanları yaratılarak bir yerleşme geleneği başlatılmak suretiyle bugünkü eğer kaldıysa “Yeşil Bursa”nın temelleri atılmıştır.
 
Cumhuriyetten önce çok acılar çekmiş olan, yakılmış, yıkılmış bir Bursa’dan kısa sürede modern bir kent yaratılması sağlanmış ve yeniden ipek fabrikaları kurulmuş, gerek kent merkezi, gerekse ilçe ve köylerinde büyük bir imar atılımı başlatılmıştır.  Cumhuriyet devrimlerine de sahip çıkan Bursa, çok kısa süre içinde büyük bir gelişme göstererek ülkenin dördüncü büyük kenti haline geldi.
 
Atatürk, yapacağı her devrim öncesinde mutlaka Anadolu’yu gezer, nabız yoklardı. Bu gezilerine de Bursa’dan başlardı. Yine Harf Devrimi öncesinde, 27 Ağustos 1928 tarihinde Bursa’ya gelmişti.
26 Mart 1937 tarihindeki gelişinde ise Bursa gençlerine bir söylev vermişti: “Yorulmadan beni izleyeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, benim sizden istediğim, yorulduğunuz zaman dahi, durmadan yürümek, dinlenmeden beni takip etmektir. Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla yorulmazlar.”

Atatürk, en renkli gezisini de aramızdan ayrıldığı yıl, 1 Şubat 1938 tarihinde Bursa’ya yapmıştı. Uzun süredir hasta olan Atatürk, Bursa’da dans etti, eğlendi. Adeta son baharını yaşadı Bursa’da… Atatürk kendisi için Bursa Belediye salonunda verilen baloda öylesine neşelendi ki, orkestrayı durdurup zeybek çaldırdı. Salonun ortasına geçip zeybek oynadı. Bursa, Atatürk Türkiye’si ile aydınlandı. Bütün Türkiye gibi Bursa ve Bursalılar da ona çok şey borçlu. Bütün Türkiye gibi Bursalılar da onu asla unutmayacak…
 
Bir Hafta Sonu Kaçamağı İçin Bursa ve Çevresi
 
Bursa’ya 30 km mesafedeki Gölyazı, Ulubat Gölü’nde karaya çok dar bir yolla bağlanan bir yarımada üzerinde kurulu. Hatta yakın zamanlara kadar sonbahar ve kış aylarında yükselen sular nedeniyle ulaşım yalnızca bir köprü vasıtasıyla sağlanabilmiş. Bundan dolayı köyün bulunduğu yeri bir ada olarak da adlandırmak mümkün. Bu korunaklı konumu da doğal olarak tarihte ve özellikle Bizans Dönemi’nde yerleşim görmesinin başlıca nedeni olmuş.
 
Oldukça küçük ve tamamını birkaç saat içerisinde dolaşabilmenizin mümkün olduğu bir yerleşim olan Gölyazı’ya yapacağınız bir ziyaretle tarihini ortaya koyan kalıntıları bir arada görebilmeniz mümkün. Köyün girişinde karşınıza çıkacak üst örtüsü ve kapıları olmayan büyük kilisenin çok eski bir geçmişi yok ve 19. yüzyıl sonlarına ait. Aralarında iki yüz yaşında olanların da bulunduğu iki katlı cumbalı evleri ise Osmanlı Dönemi sivil mimarisinin dikkat çekici örnekleri arasında yer alıyor. Bunlardan doksan kadarı koruma altına alınmış durumda… Eğer tarihe meraklıysanız bir tekne yardımıyla gölün içindeki diğer adaları da ziyaret etmenizi kesinlikle öneriyorum. Bu adalar oldukça küçük ve yerleşim de görmemiş yerler. Bununla birlikte önemli kalıntılar barındırıyor. Bunlardan Kız Adası’nda Roma Dönemi’ne tarihlendirilen ve hem eski kente hem de göle ismini veren Apollon’a adanmış Apollonia Tapınağı’nı, görebilirsiniz.
 
Gölyazı bir balıkçı köyüdür! En derin yeri yalnızca birkaç metre olan bir gölü olmasına rağmen köylülerin büyük bir bölümünün geçim kaynağı balıkçılık! Aralarında turna ve sazanın da olduğu on dokuz balık türünün tespit edildiği gölde bir tatlı su ıstakozu olan kerevit, sayıları günümüzde oldukça azalmış olmakla birlikte, hala sunduğu en önemli ürün olarak görülüyor.
Bilenler de farkındadır ki; Gölyazı denence akla ilk gelen fotoğraf tutkusunun depreşmesidir. Yılın neredeyse her mevsimi çevre illerdeki fotoğraf kulüpleri, amatör ve profesyonel fotoğrafçılar sürekli olarak buraya foto safariler düzenler. Gerek gün doğumunda gerekse günbatımında guruba karşı müthiş kareler çekebilirsiniz.  
 
Efsaneye göre yıllar önce Odryes Çayı Bandırma’dan denize dökülürmüş. Bu çayın bulunduğu yerde Melde Krallığı, bugünkü Ulubat Gölü’nün bulunduğu yerde Apollonia Krallığı varmış. Melde Kralı bir gün Apollonia Kralı‘nın kızını oğluna ister. Ancak Apollonia Kralı’nın kızı bu evliliğe razı değildir. Apollonia Kralı da kızını korumak için bir tepe üzerine saray yaptırır ve kızını buraya saklar. Bu duruma çok kızan Melde Kralı intikam ateşi ile yanıp tutuşur. Odryes Çayı’nın yolunu değiştirerek tüm Apollonia’nın sular altın kalmasına neden olur. Prensesin kaldığı saray da sularla çevrili bir ada olarak kalır. Efsaneye göre bugünkü Ulubat Gölü böyle oluşur.

Bursa – İzmir karayolundaki kahverengi levhaları takip ettiğinizde 30.km’de denk geleceğiniz Ağlayan Çınar ise yine Gölyazı’da yer almaktadır. Ağlayan Çınar’ın hikayesi ise acıklı olmakla birlikte şu şekildedir: Burası yıllar boyunca Türkler ile Rumların beraber yaşadığı bir Rum köyü imiş. Ancak Kurtuluş Savaşı Sonrasında yaşanan mübadele ile buradaki Rumlar Selanik’e gitmek zorunda kalırlar. O zamanlar birbirlerine deli gibi âşık olan Mehmet ile Eleni ayrılmak zorunda kalır. Mehmet sevgilisinin peşinden gider ama Eleni’nin abisi biz artık düşmanız gelme der. Mehmet ısrar edince abisi onu hançer darbeleri ile yaralar. Mehmet son bir güç ile Eleni ile her zaman gizlice buluştukları çınar ağacına gider. Bu durumu öğrenen Eleni de ailesinin yanından kaçıp çınara geldiğinde Mehmet’in öldüğünü görünce sevgilisinin yanında intihar eder. Efsane bu ya, çınar da o günden bugüne ağlar.
 
Ulubat Gölü kenarındaki bu küçük yarımada 250 yıllık Rum Evleri, 700 yılı aşkın Ağlayan Çınarı, eşsiz coğrafi yapısı ve kuş cenneti olma özelliği ile Gölyazı, hafta sonu yeni yer keşfetmek isteyenler için biçilmiş kaftan!
 
Av. Suat ŞİMŞEK
 
 

İlgili Galeriler
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Yalçın Alganer - 8 yıl önce
Çok faydalı ve aydınlatıcı bir yazı olmuş. Kutlarım ve çok tşk ederim.