Hayat ne yazık ki; hep güllük gülistanlık değil. Yeni bir günün bize neler yaşatacağı belli değil...
Vazgeçmek belki de en kolayı şu hayatımızda. Kolayı seviyorsanız siz de kaçıyor ve vazgeçiyorsunuz demektir.
Zihnimizi bulandıran, aklımızı karıştıran bir dolu düşünceyle boğulup duruyoruz. Gece başımızı yastığa koyduğumuzda, yaşadığımız günün ve ondan önceki günlerin analizini yapıyor, vazgeçmek için kendimize haklı bir sebep bulmaya çalışıyoruz. Genellikle geçmişle kavgalı oluşumuz en büyük nedenlerden bir tanesi. Öyle ki; geride bıraktığımız günlerde kötü bir anımız varsa ya da hayatın bize adil davranmadığını düşünüyorsak bunun etkisinden kurtulamıyoruz. Bazen de tam tersi durumlarda olur insanın hayatında. İyi, güzel yaşanmışlıklar kolay kolay unutulmaz. Bu sefer de özlem çekildiği için çekilmez olur hayat. Aslında her iki durumda da vazgeçmek için sebepler buluruz. Deyim yerindeyse kolumuz kanadımız kırılıverir.
Ünlü Psikolog Martin Seligman 1975 yılında köşeye sıkışmış insanların durumunu aydınlatmak adına bir deney yapar. Bu deneyinde köpekleri kullanan Seligman, bir grup köpeği her tarafı kapalı demir kafeslerin içine hapseder. Ve bu sırada köpeklere kısa aralıklarla şok uygulamaya başlar. İlk başlarda direnip mücadele eden köpekler, bir süre sonra direnmekten ve mücadeleden vazgeçerler. Bu süreçten sonra Seligman köpeklerin bulunduğu kafesleri rahatça kaçabilecekleri şekilde değiştirir. Ancak köpeklerin %65'i kaçmak için her hangi bir atılımda bulunmazlar ve oldukları yerde umutsuzca yatmayı tercih ederler. Diğer bir deyişle köpekler çaresizliği öğrenirler.
Bu deneyin sonucunda Martin Seligman buna benzer davranışların insanlarda da görüldüğü tespit etmiştir. Peş peşe gelen olumsuz olayların insanlara umutsuzluğu, çaresizliği ve tembelliği öğrettiğini belirtmiştir
Hayat ne yazık ki; hep güllük gülistanlık değil. Yeni bir günün bize neler yaşatacağı belli değil. Her anı sürprizlerle dolu bir yaşamda tek bir şeye odaklı yaşamak kendimizi soyutlamaktan başka bir şey olmayacaktır kuşkusuz. Bu nedenle yaşamımızı kaliteli yapmak için nelere ihtiyacımız var, ya da neler yapmalıyız bunların analizini iyi yapmak hayatımızın yönü açısından önemlidir.
İlk önce kendimize şu soruyu sormalıyız. 'Ben ne için yaşıyorum, amacım ve gayem nedir?'. Bu soruyu sorduktan sonra eğer cevabınız sizi tatmin edecek düzeydeyse artık korkmamanız gerekiyor demektir.
Yaşamda amaç, inanç ve sabır ayrılmaz bir bütün olsa gerek. Eğer inanıyorsanız ve sabırlıysanız amacınızı ulaşabilirsiniz. Bu ister iş hayatınızda, isterse özel hayatınızda olsun kural değişmiyor aslında. Yeter ki vazgeçmeyin ve sabırlı olun.
İnsanoğlu doğduğu andan itibaren aslında bir çaba içindedir. Doğduğu anda karnını doyurmak için çaba sarf eder. Sonra yürümek için, sonra koşmak ve konuşmak. Hepsi ekstra çaba gerektiren hayatta kalma mücadelesidir. Zaten bir bebekte bunun aksi bir durum olursa problem var demektir. Sonraki yıllarda da bu mücadele ve çaba hep devam eder. Çocukluk, ergenlik, okul hayatı ve sonrasında iyi bir iş hayatı için sarf edilen çabalar insanın var olduğunun en büyük kanıtıdır. Yani vazgeçmek onun fıtratında yoktur.
Toplum da zaten bu şekilde yaşamına yön veren insanları daha çok önemser ve övgüyle bahseder onlardan. Özellikle iyi işlere ve başarılara imza atmış kişilerin yeri gözümüzde farklıdır. Öyle ki; bu insanlar bir gün bu dünyadan göçüp gitmiş olsalar dahi başarıları yeni nesiller için örnek niteliğindedir. Bu başarılar tabi bir amaç ve inanç doğrultusunda gerçekleşmektedir. Ama unutulmamalı ki asıl olan faydalı ve güzel şeyler yapabilmektir.
Bunun en somut örneklerinden bir tanesi kuşkusuz Seyit Onbaşıdır. Asıl adı Seyit Ali Çabuk olan Seyit Onbaşı Çanakkale savaşında gösterdiği başarıları ile bu gün bile hala adından söz ettirmektedir.
18 Mart 1915' te Müttefik donanması Çanakkale Boğazını geçmek için saldırıya geçtiği sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası' nda görevliydi. Fransız ve İngiliz gemilerinin yoğun top atışına Seyit Onbaşı da karşılık vermekteydi. Ancak Seyit Onbaşı' nın görevli olduğu topun vinci arızalandı. Bunun üzerine Seyit Ali 275 kg 'lık topları sırtlayarak top kundağına yerleştirmiştir. Bu sayede İngiliz ve Fransız gemileri etkisiz hale gelmiş Çanakkale Boğazı teslim edilmemiştir. İşte Seyit Onbaşı' nın en çaresiz belki de umutsuz kaldığı bir anda gösterdiği bu azim ona ve onunla beraber Türk ordusuna başarı getirmiştir.
Öyleyse demek ki vazgeçmek bize göre bir şey değildir. Hayat gün gelecek belki de en sevdiğimiz kişiyi alacak bizden. Ya da çok severek yaptığımız işten ayrılmak zorunda kalacağız. Ya da bir hastalıkla mücadele etmek onu yenmek için çaba sarf edeceğiz. Etmeliyiz de. Bunların hepsi ve daha farklıları bizler için yaşanması olası durumlar. O anlarda dibe vurmak da, kıyıya çıkmak da tamamen bize kalmıştır.
Öyleyse şimdi ayağa kalkmanın, ben de varım demenin tam zamanıdır. Nefes alıyorsak vazgeçmememiz için hala büyük bir sebebimiz var demektir. Amaçlarınızı, inançlarınızı ve sabrınızı sakın kaybetmeyin. Hiçbir şey geç değildir bu hayatta. Unutulmamalı ki; vazgeçmek en kolayıdır.
Melek Sakaloğlu
İlgili Galeriler