''16 Kasım Dünya Hoşgörü Günü''


Melek Sakaloğlu

Melek Sakaloğlu

Okunma 16 Kasım 2015, 11:03

''Gel, Gel, Ne Olursan Ol Yine Gel''

Söze Mevlana’nın bu güzel sözleriyle başlamak istedim. O kadar güzel anlatmış ki; bunun altına söylenecek söz bulmakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Ne olursan ol yine gel diyor Mevlana, yine gel. Yani dinin ne diye sormuyor, mezhebinden bahsetmiyor. Siyasi görüşün ve diğer inandığın şeyler umurun da değil. Sen yeter ki gel diyor. Biz zaten biriz; ‘Sen bensin işte, ben de senim işte’…

Şuan kaçımız bu kadar içten bir cümleyi kullanıyoruz. Ya da kaçımız bu ayrıntılara takılmadan bir kişi için sadece insani duygularımızdan yola çıkarak iletişim kurabiliyoruz. O kadar az ki! O kadar az..

Hoşgörüyü içimizden silip atalı çok uzun yıllar oldu farkındayım. Nasıl oldu, nasıl yaptık biz bunu. Mevlana gibi sevgisi ve hoşgörüsü evrensel olmuş, asırlar önce kalplerimize hoşgörüyü aşılamış bir sevgi insanının torunları olarak nasıl oldu da bu kadar hoşgörüsüz ve sevgisiz olabiliyoruz. Asırlar önce bilim ve teknolojinin olmadığı bir dönemde bu kadar hoşgörü ve sevgi başlıca hedef olmuşken bizler şimdi neden bu kadar sevgisiziz. Ya da ne neden bencilce bir sevgiyi kendimize yol edinmişiz. Hâlbuki o kadar geniş bir derya ki kalplerimiz oraya istediğimiz kadar çok sevgi ve hoşgörü sığdırabiliriz. Sorun gelişen dünya ile değişen insani ilişkilerimiz midir? Dünya değişirken her alanda ilim ve teknoloji ilerlerken insani duygularımız için de bir tedavi geliştirecek mi bilim insanları? Bunu bilemiyorum ama bu kadar yozlaşırken, göz ardı edilen insani değerleri şimdi nasıl yerine koyabiliriz bunun yollarını arar olduk.

Farkında mısınız bilmiyorum ama şuan daha çok insanla iletişim kurabiliyoruz. Sosyal paylaşım ağları sayesinde dünyanın diğer tarafındaki bir kişi ile bile iletişim halinde olabiliyoruz. Ama sorun büyük ölçüde bu sosyal paylaşım ağlarıyla başlıyor. Sosyalleşmeyi sadece bu sosyal ağlarda gören, gittikçe yalnızlaşan insanlar, bir arkadaşının paylaşımında dahi ‘o benim paylaşımımı beğenmemişti ben niye onunkini beğeneyim’ düşünce yapısına girmiş, ‘dağ dağa küsmüş ama dağın haberi bile olmamış’ ruh halinde kendilerinin sosyalleştiğini sanmaktadır. Bizim kalplerimiz bu kadar derin ve sonsuz iken, bir ekranda sosyalleşmeyi aramak sadece bundan medet ummak gelinen durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Oysa gerçek sosyalleşmek dışarıdadır. Sokakta, parkta, sinema da, okulda, işyerinde bir arada olmaktır. Bir hoş gülümse ile gönül almaktır. Bir çocuğun başını okşamaktır. Yardıma muhtaç insanlara yardım ekmek, onlar için empati kurmaktır, şükretmektir. Daha çok sevmektir inanışı, yaşam tarzı ne olursa olsun, ve daha çok gülümsemek..

Sanırım bir yerden başlamak gerekiyor. Karşıt görüşlerdeki insanların düşüncelerine gösterdiğimiz saygıyı ifade eden hoşgörüyü artık bizlere öğretilmesi için bizde kendi üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz. Voltaire’nin de dediği gibi ‘Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum ama bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım’, sözü aslında hoşgörünün nasıl olması gerektiğini anlamamız için yardımcı niteliğindedir. Kapitalist dünyanın kurallarına, bu egoist ve bencil ruh halinden kurtulmaya başkaldırmalı, özümüze, insanlığımıza, yaratılış gayemize dönmenin vakti zamanı gelmiştir artık.

İşe günlük rutin işlerimizden, davranışlarımızdan başlamalıyız. Hoşgörülü olmayı anlık değil, sürekli olarak hayatımızın bir parçası olarak kabul etmeliyiz. Sabah kalktığımız da aynaya gülümseyerek bakıp yine sağlıklı uyanmış olduğumuz için gülümsemeliyiz. En önemlisi ilk önce kendimizden hoşnut olmalıyız. Kendimiz sevmeliyiz. Kendini sevmeyen, düşüncelerine güvenmeyen, neyi savunduğu kestiremeyen insanlar ne farklı görüşlere tolerans gösterebilir ne de kendi savunduğu görüşten emin olabilir.

Oysa şimdi durum böyle mi? Hep bir tartışma halindeyiz. Benim düşüncem galip gelsin, benim dediğim olsun. Ben demişsem ben buna inanmışsam karşımadaki de buna inanmalı. Yüce Yaratıcı bile bu kadar hoşgörülüyken, bu kendini bilmezlerin bu dayatıcı ve baskıcı tutumunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bu davranış biçimdeki insanlar kendilerine hangi konumda görüyor haşa bu dilime bile getirmek istemiyorum. Ve aklıma Şems’in 40 kuralından 21.cisi geliyor: ‘Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık ekmektir’.

Sürekli eleştirmenin, bu bencil bu hırslı tavırların insana faydası nedir? Kalpleri katılaştırmaktan başka. Oysa Mevlana ne güzel özetlemiş nasıl olmamız gerektiğini; ‘Sevgi de güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, hiddet ve öfkede ölü gibi ol, tevazu da toprak gibi ol, hoşgörülükte deniz gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol’.

Evet, biz bu dünyada düşüncesi farklı, inanışı farklı, görünüşü, dili, ırkı farklı 7 milyar insanla beraber yaşıyoruz. Onlara bu dünyada böyle farklı bir biçimde yaşama hakkı veren Yüce Allah yarattığı kullarına bu kadar hoşgörülü, bu kadar sevgi dolu iken, bizim hoşgörüsüz ve sevgisiz olmamız ne kadar büyük bir tezat düşünce yapısının içinde olduğumuzu göstermekten başka ne olabilir ki?

16 Kasım Dünya Hoşgörü günü olarak kabul edilmiştir. Fakat bence hoşgörünün ve sevginin günü ve saati yoktur. Tek bir güne sığdırılmayacak kadar süreklilik arz eden bir durum olmalıdır, hoşgörü ve sevgi. Çünkü hoşgörü ayrı ayrı bütün insanların, toplulukların ya da grupların farklılıklarını bir bütün olarak değerlendirmenin ve bu farklılıklara rağmen birlik olma düşüncesinin en sağlam, en kalıcı yoludur. Sevmenin yoludur. 

Hoşgörünün ve sevginin hakim  olduğu bir dünyayı paylaşmak ümidiyle, sevgiyle kalın..



Melek SAKALOĞLU

 

 

- - - -

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.