Şehrin bu yakasında insan zamanın durduğunu hissediyor.
DELHİ
Türk Havayolları'nın tarifeli seferi ile 7 saatlik yolculuğum, bu coğrafyaya yapılabilecek sanırım en pürüzsüz seyahatti. Hindistan hava sahasındaki sıcak ve soğuk hava değişimleri ani olduğundan son derece ciddi türbülansların yaşanabileceği gerçeği de göz önünde bulundurulursa seyahatin sorunsuz geçmesi konusunda, ilk etabı tamamlamış idim.
Indira Ghandi havalimanına indiğim anda, vücudumun tüm derinliklerine kadar işleyen o kokuyu tarif edemeyeceğim. Baharatla karışan nem kokusu, üzerime çöken bir kabus gibi idi. Atlatmak için sadece zaman gerekiyor. Şehrin geneline hâkim olan o mistik kokuya zamanla alışmaya başlıyorum.
Eski ve Yeni Delhi birlikte değerlendirildiğinde bu şehirde 17.000.000 kişilik bir nüfus barınmaktadır. 5000 yıllık tarihi geçmişe sahip olan ve şu an Eski Delhi olarak adlandırılan şehirden şimdiki başkent Yeni Delhi'ye geçiş Hindistan için hiç kolay olmamış. Delhi'de daha evvel yedi adet kent kurulmuştur. Yeni Delhi ise sekizincisidir. 1911 yılında başkent Kalküta'dan Delhi'ye nakledilmiş ve 20. Yüzyılın en önemli mimarlarından olan Edwin Lutyens tarafından tasarlanan Yeni Delhi'ye şehir 1931 yılında taşınmış. Delhi, 17.YY'da Babür İmparatorluğuna da başkentlik yapmış.
12. Yüzyılda Afganistan'dan bölgeye gelen Müslümanlara başkentlik yapmış olan Delhi, 14. Yüzyılda Moğolların eline geçmiştir. Bu dönemde etkili olan Moğol mimarisi yerini İngilizlerin, bu bölgedeki ticareti ellerine geçirmesi ile değişime uğramış ve İngiltere'nin siyasi anlamda da tek otorite olduğu Hindistan genelinde çok yönlü bir değişim yaşanmıştır.
Şehre İngilizlerin elinin değdiği her halinden belli ancak bu bile Yeni Delhi'deki çelişkileri ortadan kaldırmaya yeterli olmamış. Bir yanda iki yanı uzun gövdeli ağaçlarla kaplı bulvarlar, bir yanda kelimelerin yetersiz kaldığı, bir yoksul yaşamın çelişkisini aktarabilmek çok güç.
Dünyanın sayılı yeşil alana sahip kentlerinden biri olan Yeni Delhi, Yamuna Nehri kıyısında kurulu olup; ılıman bir iklime sahiptir. Ancak özellikle Nisan'dan itibaren artamaya başlayan hava sıcaklığı, bu şehri yaşanmaz bir çile haline dönüştürüyor.
Lahor Kapısından içeri girdiğimde karşımdaki manzara sanki 500 yıl öncesine ait.
Şehirde tarihi değerlerin çoğu Eski Delhi'de bulunuyor. Eski Delhi, Şahcihanabad adı verilen ve Yeni Delhi'den önceki 7. Delhi'nin surları olan Red Fort (Lal Qila) yani Kızıl Kale'nin batısından başlayıp yıkıntılar halinde devam ediyor. Bu surların kuzey kapısına Keşmir Kapısı bunun batısındaki kapıya da Sabzi Mandi deniyor. Bunlardan biri olan Lahor Kapısından içeri girdiğimde karşımdaki manzara sanki 500 yıl öncesine ait. Turistik eşya satan dükkânlarda coğrafyaya özgü orijinal birçok şey bulmak mümkün. Burada Birinci Dünya Savaşında ölen İngilizlerin anısına bir anıt yapılmış ve 1971 yılında Pakistan ile yapılan savaşta hayatını kaybeden askerlerin anısına bir de en tepesine alev eklenmiş. Kızıl Kale, Moğol İmparatoru Şah Cihan tarafından 17.YY'da (1648) yaptırılmış ve adını da yapımında kullanılan kırmızı taşlardan almıştır. Hindistan'ın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılında, Hindistan'ın ilk başbakanı Nehru, bu kaleden halka seslenmiş ve İngiliz sömürgeciliğinin bittiğini beyan ederek göndere ilk bayrağı burada çekmiştir.
Şehrin bu yakasında insan zamanın durduğunu, hayatın olduğu yerde kaldığını hissediyor.
Lal Qila'nın önünde cambazlar, büyücüler, yılan oynatıcılar, dilenciler, sihirbazlar ve turistik eşya satan birçok dükkân var. Şehrin bu yakasında insan zamanın durduğunu, hayatın olduğu yerde kaldığını hissediyor. Bu panayır yeri görüntüsünden biraz güneye doğru uzaklaşınca, geniş bahçelerin bulunduğu, sakin ve huzurlu ve bir o kadar da kokusuz bir yaşam başlıyor. Ancak Hindistan'a özgü kast sisteminin etkilerini hemen her yerde gözlemlemek mümkün.
Şehir içinde çalışan otobüslerde bile sınıf farklılığından kaynaklanan durumu belirginleştiren oturma düzeni mevcut. Yollar sanki bir renk cümbüşü. Rikşalar, abartılı süslü ve boyalı kamyonlar, değişik hayvanların çektiği yük arabaları, atlı ve bisikletli insan kalabalığı, rengârenk kıyafetleri içinde sari giyinmiş Hintli kadınlar ve daha bir çoğu...
Kalenin hemen arkasından akan Yamuna Nehri, Lal Qila'nın ana kapısından girdikten sonra halkın şikâyetlerini dile getirdiği Divanı Aam ve İmparatorun özel misafirlerini ağırladığı Divan'ı Has ve Kraliyet Hamamı'na bakıyor.
Eski Delhi'nin rengarenk görünüme sahip caddesi olan Chandi Chowk günün her saati kalabalık, bir kaos içinde hayatın devam ettiği ilginç bir yer. Bu caddenin bir ucunda Lal Qila diğer ucunda da Cuma Camisi bulunmaktadır. Jama Meschidi'nin, Şah Cihan'ın en büyük mimarlık eseri olduğu kabul edilmektedir. Bu cami, Hindistan'ın en büyük camisidir. 1658 yılında yapımı tamamlanmış ve avlusunda 25000 kişinin namaz kılabileceği şekilde tasarlanmış bu caminin üç büyük giriş kapısı, dört adet kulesi ve 40 metre yüksekliğinde iki minaresi bulunuyor.
Hintli devlet adamı ve asıl adı Mohandas Karamsand olan Ghandi'nin İngilizlere karşı gösterdiği direnişin öyküsü, O'nun ne kadar büyük bir devlet adamı olduğunun izleri Yeni Delhi'de görülmektedir. Siyasi mücadelesi boyunca İngiltere'ye karşı özgürlük mücadelesi veren Ghandi'nin, 31 Ocak 1948'de naaşının yakıldığı yer olan Raj Ghat, Yamuna Nehri kıyısında konuşlanmıştır. Burada yakılan cansız bedeni, vasiyeti gereği, Hint Okyanusu'na dökülmüştür. Hint Halkı tarafından "Ulu Ruh" anlamına gelen Mahatma adıyla şereflendirilen Ghandi'nin sonsuzluğa uğurlandığı Raj Ghat, şu an sık ağaçların yer aldığı ve ağaçları dikenlerin isimlerinin üzerinde yazıldığı bir platforma dönüşmüş.
Hemen yakınındaki İmparatorların Şeref Anıtı sayılan Kutub Minaresi, 72 metre yüksekliğinde, beş katlı, her katında balkon benzeri çıkıntıları olan bir abide. 1400 basamakla en tepesine kadar ulaşılabiliyor. Son katını Firuz Şah'ın bitirdiği abidenin yapımına 1193 yılında Müslüman Hükümdar Kutbiddin tarafından başlanmış ancak sadece birinci katı bitirilebilmiş. Akabinde kendi hanedanından gelen hükümdarlar birer kat ekleyerek şu anki halini almış.
Yine Kutbiddin tarafından yaptırılmış olan, Kutub Minaresi'nin hemen yanındaki Kuvvetü'l İslam Camisi Hindistan'ın ilk camisi olup; Hindu Tapınağı yıkılarak üzerine yapılmış. Günümüzde de zaman zaman artan şiddetle devam eden Hindu-Müslüman çatışmasının kökeninin o günlere kadar uzandığı söylenmektedir.
Delhi'de 20 yıldır düzenlenen "Uluslararası Mango Festivali" de enteresan bir kültürel etkinlik. Bu festivalde 500'den fazla mango türü sergilendiği söyleniyor.
Delhi'nin ulusal mutfağı kaynağını Mughlai mutfağından alıyor. Daha çok Delhi sokaklarında bulunan İspanyol tarzı tapas ve Türk tarzı mezelere benzeyen "chaat"ların tadına mutlaka bakmak gerekli. Janpath ve Connaught Place bölgesi Hint tarzı fast food merkezleridir. Burada oldukça iyi kalitede yiyecekler, ucuz, temiz ve sağlıklı bir ortamda sunuluyor. Buralarda Samosa ve Dosa çeşitleri gibi tipik Hint mutfağı ürünlerinin yanında, Hamburger gibi batılı tarz yiyecekleri de bir arada bulabilmek imkânı mevcuttur. Pahalı ve turistik mekânlar daha çok Paharganj bölgesindedir. Burada Çin ve Batı mutfağından örnekler var.
Hindistan'a özgü alkolsüz içkilerin başında ülke çapında sevilen Nimbu-pani gelir. Nimbu-pani şekerli veya tuzlu su ya da sodayla karıştırılmış limon suyudur. Hint yemeklerinin yanında sık rastlanılan bir başka içecek kuvvetlice çırpılmış yoğurt ve sudan yapılan bir çeşit ayran olan Lassi'dir. Tropikal bir meyve veya palmiye ağacından yapılan mayalı bir içki olan Feni'nin güçlü etkisi her içende farklı bir reaksiyon yaratabilir. Bu yüzden mümkünse kaliteli zincir otellerde içilmelidir diye düşünüyorum. Ülkede çayın özel bir yeri var. Ancak Hintliler, klasik çayı, baharat, süt gibi malzemelerle tatlandırmayı seviyor. Ayni durum kahve için de geçerli.
Yeni Delhi'nin merkezinde daha çok lüks ve Batı tarzı eşyalar bulanabilecek, kentin ana kapalı alışveriş merkezleri var. Eski Delhi'nin kalbi sayılan, çok küçük dükkânların ve kalabalık dar sokakların olduğu, Hindistan'a özgü pazaryeri Chandni Chowk'ta ise yerel ürünler satın alınabilir. Pazarlığın kesinlikle şart olduğu ise gözden kaçırılmamalıdır. Söylenen fiyatın üçte birine aldığım hediyelik eşyalar olmasına rağmen bazı arkadaşlarımın pazarlık meselesinde daha ısrarcı davranıp, aynı eşyaları çok daha ucuza alabildiklerine şahit oldum. Özellikle elektronik aletlerin satıldığı, Connaught Place'ın altındaki yer altı pazarının adı ise Palika. Diğer Uzak Doğu ülkelerinden gelmiş birçok elektronik ürünü bulmak mümkün ancak çok sayıda taklit ve kalitesiz ürünler de mevcut.
Hindistan'da şifalı bitkilere çok önem verildiğinden, bu tür bitki karışımlarından yapılmış birçok şifalı bitki eczaneleri diyebileceğimiz yerler bulunuyor. Bunlardan bir tanesi inanılmaz büyüklükte bir işyeri ve oldukça kalabalık. Sahibinin anlattığına göre ilaçları dünyanın her yerinden talep görüyormuş. İlaçların üzerinde Latin Harfleri ile yazılmış ve Pencap'tan, Keşmir'den, Tibet'ten gelen bitkilerden yapıldığını belirten yazılar var. Özellikle bazı karışımların sırt, bel, boyun ağrılarına iyi geldiği söylendiğinden ben de aldım. Ağrılı bölgeye ilk sürüldüğünde çok yakıyor ama sonra ferahlık veriyor. Bir nevi Bengay tarzı ilaçlar ama hem etki bakımından hem de yaydığı koku bakımından çok daha keskin.
.
İnekler konusundaki kutsallığı ise içimizde bilmeyen yoktur ancak Hintlilerin birbirlerini çok sevip saydıklarında "ineğim benim" dediklerini pek azımız biliriz. Hindu dininde inekler çok kutsal sayıldığından onlara dokunmak bile yasak. Yolda giden araçlar da yolun bir inek tarafından işgal edilmesi halinde onu rahatsız etme hakkına sahip değiller.
Bu curcunayı, bu kaosu tam anlamıyla, hele hele bir gezginin hiç değilse ömründe bir kez dahi görmesi yaşaması kesinlikle gerekli diye düşünüyorum. Hindistan'ın genelinde ve özellikle Delhi'de görülen ve yaşananlar elbette sadece bunlardan ibaret olmayıp; bu renk cümbüşü kenti, zamanın durduğu, kutsallığı kanıksanmış Delhi'yi yaşamaya, tüm gezginleri davet ediyorum. Hindistan coğrafi anlamda en az üç parçada gezilebilecek bir ülke. Kuzey, Orta ve Güney Hindistan'ı ayrı ayrı seyahatlerde gezebilmek sanırım en mantıklısı. Ancak Yeni Delhi'ye kadar gelmişken, Agra'yı görmeden dönmek olmaz diyenlerdenseniz, Delhi-Agra arası güzel bir tren var (Shatabdi Express), bununla dört saatlik bir yolculukla sabah gidip akşam dönülebilir.
Zamanın durduğu bu kente yolculuk kesinlikle her şeye değer!
Suat ŞİMŞEK
Nisan 2011
İlgili Galeriler