Amsterdam'ın Kanalları Arasında Bir Gözlük Müzesi
Amsterdam denildiğinde hemen hemen herkesin ilk aklına gelen şey kanallar olsa gerek. Böyle olması da çok doğal, çünkü az değil, toplamda 100 km uzunluğu olan 165 kanal, şehri bir baştan bir başa geniş bir örümcek ağı gibi sarıyor. Ancak bunun yanı sıra sıralanacak birçok başka önemli özelliği de var bu şehrin. Örneğin nüfusu 2 milyon 200 bin kişiden az olan şehirde 600bini aşkın bisiklet bulunuyor.
Birçoğu teknelerin geçişi için açılabilen 1,280 köprünün üzerinde dolaşan yayalarla bisikletliler hemen hemen birbiriyle aynı sayıda...
Bu köprülerden aşağıya baktığınızda kanalların kıyılarında yuvalanmış irili ufaklı 2,500 tekne-evden birkaçını hemen görmeniz mümkün. Ve tüm bu gezi sırasında dolaştığınız sokaklarda 16. Yüzyıl ile 18. Yüzyıl arasında inşa edilmiş 6,800 binanın arasında yürüyor, sanki bir açık hava müzesini gezer gibi geziyorsunuz. Müze demişken, Amsterdam'ın bir özelliği de bu. Barındırdığı 60'ı aşkın müze ile dünyanın müze yoğunluğu en yüksek şehri.
VanGogh, Rembrandt gibi çok ünlü sanatçıların eserlerinin sergilendiği bildiğimiz geleneksel büyük müzelerin dışında, Peynir Müzesi'nden tutun da, Satranç Müzesi'ne kadar birçok değişik müzeyi gezebilirsiniz. Öyle ki, ölüme ilişkin eşyaların sergilendiği, yerel cenaze ritüellerine ilişkin tarihi bilgilerin verildiği Cenaze Müzesi bile var.
Bizim Optik Gazete olarak bu kısa şehir turunu yaparak gelmek istediğimiz asıl yer ise şüphesiz ki Gözlük Müzesi...
Şehrin merkezindeki Kraliçe Sarayından deyim yerindeyse bir taş atımı uzaklıkta olan Gözlük Müzesi'ne kanalların arasından yürüyerek gitmek çok kolay. Dam Meydanı'nından batıya doğru yürüyüp iki kanal geçtikten sonra, azıcık da güneye doğru ilerleyerek müzeye kolayca ulaşabilirsiniz.
Yerel adı "Het Nationaal Brilmuseum" olan Ulusal Gözlük Müzesi'nin binası 1620 yılında inşa edilmiş. Müzenin kurucusu Jan Teunissen, Teunissen ailesinin optik sektöründeki üçüncü nesil temsilcisi. Jan Teunissen müzeyi bir girişimciden daha çok bir sanatçı hevesiyle kurduğunu söylüyor. Müzede yer alan objelerin koleksiyonu ise kendisinden önceki nesillerden geliyor. Ailesinden devraldığı koleksiyonculuğu, son 35 yıldır bu konuda yaptığı tarihi ve kültürel çalışmalar ve seyahatlerle genişleterek müzeciliğe çeviren Teunissen, Amsterdam'ın kalbinde müthiş bir optik sanat tarihi sergisi yaratmayı başarmış. Müzeye adım attığınız andan itibaren tarihin 700 yıl öncesine kadar uzanan aralıklarında göze, gözlüğe ve optiğe ilişkin keyifli bir geziye başlıyorsunuz.
Pazartesi ve Salı günleri dışında her gün belirli saat aralıklarında gezilebilen müzenin giriş katı aslında bir dükkan. Herkese açık ve buradan alışveriş yapabiliyorsunuz. Ancak bu dükkan bildiğimiz bir optik mağazanın tersine yeni teknolojilerle üretilmiş çerçeve, cam ve kontak lens değil, 100 sene öncesine kadar giden çeşitli optik objeleri satıyor.
Birçok çekici objenin satıldığı bu bölümü gezmeyi müzeyi gezdikten sonraya bırakmanızı öneririm. Böylece eski-kullanılmış, ya da eski-hiç kullanılmamış objeleri satın almadan önce, yıllar ve yüzyıllar boyunca ne objeler gelmiş geçmiş görerek hareket etmeniz ve onlar hakkında daha fazla fikir edinmeniz mümkün olacaktır.
Üst katlarda yer alan müzeyi gezmek için kişi başına 4.5 Euro bir ücret ödemek gerekiyor. Görevli yukarı çıkmaya hazırlanırken dar merdivenlerden teker teker çıkmanız gerektiğini hatırlatıyor. O anda eğer ayakkabılarınıza değil de karşıya bakarsanız, kendinizi yüzyıllar öncesinde bir optik mağazada dolaşıyor sanabilirsiniz...
15 yıldır ailenin dördüncü kuşağı olan Mijke Teunissen tarafından yönetilen müzenin birinci katı sergilenen ürünlerin yanı sıra, bugün de kullanılan çalışma masası ve idari alanı da kapsıyor. İkinci ve üçüncü katta ise kocaman eski vitrinler içinde sergilenen birçok obje var. Ayrıca duvarların, merdivenlerin, döşemelerin ve tavanların hemen her yerinde çeşit çeşit objeler görüyorsunuz.
Göz ve görme araçlarına ilişkin aklınıza gelebilecek birçok objenin yer aldığı müzeyi yanınızda birisi varken gezmek çok zevkli. Çünkü o kadar çok sayıda obje sergileniyor ki, sizin kaçırdığınız bir şeyi yanınızdaki kişi işaret edip dikkatinizi çekebilir. Hiç görmediğiniz, bilmediğiniz bir sürü objenin yanı sıra çocukluğunuzdan kalma objelerle karşılaşıp birden hatıraların akınına uğrayabiliyorsunuz. İşte o zaman da anıları dile getirmek çok keyifli oluyor. Öyle ki, bu tip konsept müzelerde hep yaşandığı gibi, orada sergilenen objelerin her birinin dile gelmeyen hikayeleri sizin ağzınızdan dökülen hikayelere dönüşüyor ve objelerle sizin aranızda görünmez bağlar kuruluyor.
Oftalmolojik araçlar, doktor muayenesi sırasında kullanılan makine ve nesneler bugünle geçmiş arasında ne büyük teknolojik gelişmelerin olduğunu hatırlatıyor. Keza, optik mağazalarda kullanılan türde araçlara bakıp şaşırıyorsunuz. Duvarlardaki eski ilanlar, sertifikalar, panolar, mankenlerin üzerinde sergilenen çeşit çeşit gözlükler, nazarlıklar, eğitim araçları, dürbünler, opera gözlükleri, yelpaze gözlükler, aksesuarlar, aklınıza gelen-gelmeyen birçok obje arasında öyle bir an geliyor ki hangi birine bakacağınızı şaşırıyorsunuz.
Büyük bir keyifle gezeceğinize emin olduğum Amsterdam Gözlük Müzesi herkes için ilgi çekici, ama optik konusunda çalışanlar için olağanüstü ilginç bir müze. Şimdi söze ara verip, sizi müzenin fotoğraflarıyla baş başa bırakıyorum. Bu arada müzeye ilişkin fotoğraflar size elbette epeyce fikir verecektir ama ben derim ki yolunuz Amsterdam'a düşünce Gözlük Müzesi'ni mutlaka gezin. Hatta tam tersi, bu müzeyi gezmeyi bahane edip, kendinize bir Amsterdam seyahati planlayabilirsiniz bile...
Güzel günler, keyifli geziler diliyorum.
Fatma Küçüktaş
Opak Lens
İş Geliştirme ve Eğitim Bölümü
Nationaal Brilmuseum
Gasthuismolensteeg 7
1016 AM Amsterdam
İlgili Galeriler